Adam / The Man


TÜRKÇE

Günlerden bir gün fakir bir adam varmış. O adam o kadar fakirmiş ki her gün sokaklarda yatıp kalkan birisiymiş. Bir gün adam yerde 50 lira bulmuş. Sağına soluna bakmış kimse yokmuş. Adam 50 lirayı alıp at yarışı oynamış. Birkaç hafta sonra adama 1.000.000 lira çıkmış. Adam parayı alıp yaşadığı yerlere gitmiş. 1 milyon liranın hepsini nasıl harcamak istediğini bir türlü bulamamış. Sonunda paranın bir kısmı ile yine at yarışı oynamış. Adama 3 milyon lira daha çıkmış. Adam artık sokaklarda yatmıyormuş, villaları varmış, istediğini yer içermiş. Adama artık bu para yetmiyormuş. Adam daha çok parası olmasını istemiş. Adam bütün her şeyini at yarışına oynamış ve her şeyini kaybetmiş.

Artık eski hayatına dönmüş. Buna o kadar sinirlenmiş ki köprüden atlayıp intihar etmeyi denemiş. Ama ölmemiş. Geminin içine düşmüş, her yeri kırılmış. Adamı hastaneye götürmüşler, 3 ay orada kalmış. Adam hastaneden çıkmak istememiş çünkü kalacak başka yeri yokmuş. Ama hastanede de kalamamış. Dilencilik yapmaya başlamış. Dilencilik yaparken adamın birinin konuşmasını dinliyormuş. Adam konuşmasının dinlendiğini fark edince adamı dövmeye başlamış. Adam hastanelik olmuş. Orada 1 ay kaldıktan sonra, gene dilencilik yapmaya başlamış. Adamın aklına bir fikir gelmiş. Adam hırsızlık yapmış. Banka soymaya karar vermiş ve bankayı soymuş. Artık çok parası varmış. Ama adam hırsız olmuş ve artık sokakta polis görmekten çok korkar olmuş. Adam bankadan aldığı parayı bankaya geri götürüp ceza evine gönderilmiş. Ceza evinde onu döven adamla karşılaşmış. Adamla, bunu döven adam cezaevinin ilk gününde kavga etmişler. Adamın cezasına 6 ay daha eklemişler. Adam artık hücrede yaşıyormuş, cezasının bitmesine de 10 ay varmış. 10 ayın sonunda adam artık ceza evinden çıkıp kendine bir iş aramış. Artık bir markette kasiyermiş. Adam artık geçimini böyle sağlıyormuş. Adamın etrafındakiler ona hırsız gözüyle bakıyorlarmış. Adam artık bulunduğu yerden kimsenin onu tanımadığı bir yerde yaşamını sürdürmeye gitmiş. Adamı kimse tanımadığı için adam daha mutluymuş.

ENGLISH

Once upon a time lived a poor man. The man was so poor, he lived on the street. One day he found 50 liras on the street. He looked around, no one was looking. The man took the 50 liras and played stakes at a horse race. Few weeks later, he won 1.000.000 liras. He took the money and walked by the street which was his home. He couldn’t think of a way to spend his money. Then he played stakes at a horse race with a part of the money. He won 3 million liras. Now, the man wasn’t living on the street, he had villas and everything he wanted. The money wasn’t enough for the man anymore. He wanted to have more money. He staked everything he had on a horse race and lost everything.

Now he was back to square. He was so furious that he wanted to die and he jumped off the bridge. But the man didn’t die. He fell on a ship and broke all of his bones. They took the man to the hospital, he stayed there for 3 months. He didn’t want to leave the hospital because he had nowhere to go to. But he couldn’t stay at the hospital too. He started to beg for money. He was listening to a guy’s conversation while he was begging. When the guy realized that the man was listening to his conversation, he started beating the man. The man got hospitalized. After staying at the hospital for another month, he started beggin on the street again.  He had an idea. He decided to rob a bank and he did. Now he had a lot of money. But the man was a thief now and he was afraid whenever he saw a policeman around. He took the money he stole back to the bank and was sent to prison. He bumped into the man who beated him up. The man and the man who beated him got into a fight on the first day of his sentence. They added 6 more months to his punishment. The man lived in a prison cell now and had 10 more months in the prison. After 10 months he got out and started looking for a job. Now he was working at a grocery market store as a cashier. People around him thought of him as a thief. He decided to live in a place where nobody knew who he was and moved away. Now, he was happy because nobody knew him.

 

Bunları da Sevebilirsiniz

Düşünce ormanı sıktır, her yere güneş dalı uzanır Bu cangılın ıssız yollarında bile fenersiz yürünür Acaba insan ölünce mi hatırlanır? Yoksa hatırlamak için mi öldürülür? Gün olur koyu mavi bir sis çıkagelir göğün yüzünden Düşünceler yollarını göremez olur. İşte o zaman biz Sis olalım ey düşüncelerim! Milyonlarca damlacığız biz Sis olalım ve kaybedelim bu ormanı …

Share

Visitors to the 1889 Exposition Universelle in Paris entered the fairgrounds under the shadow of the newly-built Eiffel Tower—a gleaming marvel of wrought iron lattice that stretched almost a thousand feet into the air. Once inside, they could gawk at a massive reconstruction of the Bastille or gasp as Annie Oakley demonstrated her legendary marksmanship …

Share

Orhan Pamuk’un yeni kitabı Veba Geceleri, beklenildiği gibi yayımlandıktan sonra gündem oluşturmaya ve tartışılmaya başlandı. Kitabın bir Türkiye alegorisi olduğunu söyleyenler de oldu, Mustafa Kemal düşmanlığı yaptığı iddiasına dayanarak hakaret edenler de oldu. Yayınevi ve Orhan Pamuk bu iddiaları –talihsizce- yalanlarken eserin, milli devletlerin kurucu kahramanlarına hayranlıkla yazıldığını belirttiler. Romanın teknik yönü ise pek tartışılmadı. Kitaba dair farklı …

Share
Önceki / Previous Gökkuşağı Tozuyla Gelen Mutluluk / Happıness From Raınbow Dust
Sonraki / Next Bu Yöndeki Son İstasyon/The Last Statıon ın thıs dırectıon/Het laatste statıon ın deze rıchtıng