Anlayışa aç düşünüş, davranış ve gürültüler okyanusu, Japon balığı ile köpek balığı arasındaki farktan habersizdi. Yalnız varlığının akmasına engel, hayaller ve yanılgılardan inşa edilmiş karaların ve her yaşantının tanığı göz; gökyüzünün ayırdında olabiliyordu. Dahasına da gerek yoktu. Bu yüzden kendini külden yaratmış küçük balığın bıkkınlığını, başladığı sonsuza düşen yolu hiç bilemedi. Sadece kocaman varlığını akıtmaya devam etti ve zamanın sonunu bekledi. Küçük balığınsa ne o kadar yer kaplayan bir kıçı ne de zamansızlığı bekleyecek sabrı vardı. Küçük balık, alev almış bir düşün külünden sökülüp yüzmeye başlamıştı.
Soğuk sessiz bağrışmalarda bilinç akıntılarıyla karşılaştı. Her akıntı birer emri takip ediyor, birbirleriyle çarpışıyor, yok etmek uğruna yok oluyor, azalıyor bir anda tekrar çoğalıyorlardı. Küçük balık uzun bir savruluştan sonra kendini duyabilen bir bilince rastlamalıydı… Bu kadar anlamsız bir karmaşanın sağlam bir açıklaması olmalıydı ki küçük balığın çığlıklar atan merakı biraz olsun sakinleşebilsin. Ama bilinç akıntıları, her şeyini küle döktükten sonra anlamsızlık yayılarak yoğunlaştı. Emirleri dinledi bu seferde. Susmuyorlardı. Tek amacı korkuyu güçlü tutmak olan görünmez ağır bir kütleden geliyordu bu emirler ve her dikkate alınışlarında daha da ağırlaşıyordu. Küçük balık korkuyu her zerresinde duydu. Ona yenik düşmemek için yüzdü sıcak sulara.
Zerreleri uzaklaştı birbirinden… Küçük balık daha büyük yer kaplar oldu. Taneciklerinin arasından süzüldü korku, minicik bir yer bile kaplamaz oldu. Herhangi bir zaman dilimi ile açıklanamayacak kadar sürede aklının hiç tanık olmadığı bir akıntıya kapıldı. Burada da bağrışmalar vardı ama bunlar bir başkaydı. Anlatılar öğretiler vardı, nerede ne zaman ortaya çıkacağı bilinmeyen. Küçük balığın külden varlığı bir büyüyor bir küçülüyor, her dinleyişte farklı duygu okyanuslarında yüzüyordu. Bu akıntı öyle kısa sürdü ki; sonsuzluğa bedeldi. Bütün çığlıklar gittiğinde küçük balık benliği ile baş başa kaldı. Söyleyecek bir şeyi olmadığını fark etti. “Ne acı” diye düşündü. “Anlatacak bir şeyim yoksa ne diye var ettim ki kendimi? Ya yokluğu var etmişsem?”
Küçük balık parladı. Her yan ışığıyla aydınlandı. Tutuştu kendini yarattığı küller…
O alev almış bir düşün külünden kopup gelmişti. Artık suyun rengini sorgulayarak düşlerini yaratandı.
The ocean of attitude and noise, who starved for insight was unaware of the difference between a shark and a gold fish. Clogging the flow of its lone existence, those eyes witnessed lands built of dreams and illusions and lives of every being; but through all, it could distinguish the sky and that was surely enough. This was the reason why the eyes never recognized how drained The Little Fish who created itself from ash was and the path it took towards infinity. It only kept the stream of its gigantic being and waited for the end of time. On the other hand, the little fish was neither gigantic nor had the patience to waith for timelessness. The Little Fish detached from the ashes of a flaming dream and began swimming.
It encountered streams of conscience among cold and silent screams. Each stream followed an order. They crashed into each other and got destroyed for the sake of destroying; one moment they decreased and increased in another. After a long time of scattering around, Little Fish had to coincide with a stream of conscience which could hear her. This unreasonable chaos had to have a solid explanation to ease The Little Fish’s skirling wonder, even for a little while. But after streams of conscience turned into ash once and for all, the unreasonable chaos intensified and spreaded. The little fish kept following orders. Orders which never seemed to end. The source to these orders was an invisible heavy mass which had a single purpose of existence; to keep fear alive and strong. The orders got heavier and heavier every time they were heard and regarded. The Little Fish felt the fear conquering every speck of it’s being. It swam towards warm waters to defeat it.
The specks of it’s soul drifted apart and scattered around, causing The Little Fish to hold a larger space and grow. Fear glided between it’s specks and it got smaller and smaller and eventually disappeared. In an amount of time that can not be described by any wordly time frame, The Little Fish got carried away by a stream it never knew existed. It could hear silent screams once more but these were different. There were unexpected, grand narratives and creeds in these screams. As The Little Fish listened, it’s body of ash grew bigger and then smaller and it drifted in wonderous oceans of different emotions. This stream ended quickly; it was worth the infinity. When all the screamings faded, The Little Fish was left alone with it’s sole being. It then realized, there was nothing to say. ‘How bitter,’ it thought, ‘If I never had anything to say, why did I borne myself of ash? What if I created nihility?’
The little fish shone bright. It enlightened the space. The ashes of it’s creation ignited…
It came from the ashes of a flaming dream. Now by questioning the color of this very water, the little fish became the one to create it’s own dreams.