John Berger Kimdir?
İngilizce yazan çağının en etkili sanat eleştirmenlerinden biri olan, senaryo yazarı, belgesel yazarı ve romancı. John Berger, Kasım 1926‘da Londra‘da doğdu. Orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. Annesi işçi sınıfından, babası, Stanley Berger ise, I.Dünya Savaşı sırasında askeri birlikte görevliydi. John da 1944 ve 1946 yılları arasında İngiliz ordusunda görev yaptı. Ancak askeri hayata daha fazla dayanamayan Berger, subay olmayı reddettiği ve üstlerine karşı geldiği gerekçesiyle Kuzey İrlanda‘ya sürüldü. Burada kaldığı bir yıl için,”Askere alınmış eğitimsiz ve genç insanların arasındaydım. Bu, işçi sınıfından çağdaşlarımla ilk kez gerçekten tanışmamdı. Onlar için ailelerine ve sevgililerine mektuplar yazardım. Bu ilk kez toplum için yazmaya başladığım dönem olarak görülebilir. Gerçi çok kötü bir yıldı ama şimdi geriye baktığımda beni şekillendiren çok önemli bir deneyim olduğunu görüyorum.” diyecektir.
Askeriyedeki görevinden ayrıldıktan sonra, bur Akademisi’ne kaydoldu. Kariyerine ressam olarak başlayan Berger, 1940’lı yılların sonlarına doğru Londra’da bir çok sergiye katıldı. Çalışmaları, Londra’nın Wildenstein, Redfern ve Leicester galerilerinde sergilendi.
1948 ve 1955 yılları arasında resim dersleri veren Berger, sanat eleştirmenliği de yapmaya başladı. Bir çok makalesi, haftalık yayınlanan ve sol görüşlü politik bir dergi olan New Statesman’de yayımlandı. Modern sanat dünyasında, Marxist hümanist pencereden bakan duruşu, onu kariyerinin başında tartışmalara yol açan, kışkırtıcı ve dikkatleri üzerinde toplayan birisi haline getirdi.
1958’de ilk romanı ”Zamanımızın Bir Ressamı” (A Painter of our Time), sol çevreleri bile kızdıran gerçekçiliği yüzünden, basıldıktan iki hafta sonra toplatıdı. Her türlü çevrede kendini yalnız hisseden ve bir türlü doğrı dürüst anlaşılamayan yazar, hayal kırıklığına uğradı ve bir daha kitap yazamayacağını sanıyordu. Fakat 1972‘de BBC‘de televizyon serisi olarak yayınlanan ”Görme Biçimler” (Ways of Seeing)nin başarısını post-modernist yazının önemli örneği olan ”G” adlı deneysel romanı izledi. Sanat eleştirisine bambaşka bir boyut kazandıran ”Görme Biçimleri”, çıkış noktasını çağımızın totemi televizyondan alarak, sanatın kurumsallaştırılmasının yüzüne bir tokat gibi çarpar ve sanatın nasıl okunması gerektiğini irdeler.
1972 yılında ”G” adlı romanıyla da Booker Ödülü’nü kazanan usta yazar, ödül konuşmasında, Booker McConnell’ı, Batı Hint adalarında ticari sömürgecilikle suçladı ve ödülün yarısını Black Panther’lere bağışladığını açıkladı. Bu olaydan sonra Britanya‘nın en radikal kişileri arasına giren Berger, Britanya’yı terkederek Fransa‘ya taşındı (1962).
Yazılarında sosyolojik özellikler ağır basan yazarın diğer önemli eserleri arasında, ”Şanslı Adam” (A Fortunate Man) (1962), ”Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa” (And Our Face, My Heart, Brief as Photos) (1984) sayılabilir. Gezi günlükleriyle anılardan oluşan bu eserler, felsefeyle fotojurnalizmi etkileyici bir biçimde buluşturur.
Bir diğer önemli kitabı ”Yedinci Adam” (A Seventh Man)(1975), düzyazıyı, şiiri ve fotoğrafı birleştiren uslubuyla Avrupa’daki Türk göçmenl işçilerinin durumunu konu alır. Berger bu kitabı için fotoğrafçı Jean Mohr ile çalıştı. Göçmen işçilerin içindeki parçalanmışlığı yansıtan bu eser şiirsel yazınla politikanın gergin bir çatışması, kopup yeniden buluşmasıdır. Berger, ”Yedinci Adam” için şöyle diyor: ”Bir yazar olarak en büyük doyumu hissettiğim anlardan birinin ödüllerle filan hiçbir ilgisi yok. İstanbul’daydım ve arkadaşlarla onların bir tanıdığını ziyarete bir gecekonu mahallesine gittik. Gecekonduda çay içtik, uyduruk bir rafa dizilmiş 20 kadar kitap vardı ve onlardan biri ”Yedinci Adam”ın Türkçesiydi. Bunu görünce yazar olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Kitaptaki deneyim hayat deneyimiyle buluşmuş ve kabul görmüştü çünkü.”
Kıvrak zekalı usta yazar, modern sanat eleştirine bambaşka bir perspektif katarak çağının bir çok yazar ve sanatçısına ilham kaynağı oldu. Susan Sontag onun için şöyle diyor: ”John Berger’in kitaplarına hayranım. O sadece ilginç olanı değil, aynı zamanda önemli olanı yazıyor. Çağdaş İngiliz yazınında bence rakipsizdir. Lawrence’tan beri sezgi ve duygu dünyasına bilincin de gerekliliklerine cevap vererek bu kadar dikkat eden bir yazar çıkmamıştır. O belki Lawrence kadar iyi bir şair değil ama daha zeki, daha asil. Olağanüstü bir sanatçı ve düşünür.”
Susan Sontag Kimdir?
Susan Sontag, 1933 yılında New York’ta dünyaya gelmiştir. 15 yaşında Berkeley Üniversitesine kabul edilmiştir. Bir yıl sonra Chicago Üniversitesine geçen Susan Sontag, 1951 yılında mezun olduktan sonra, eğitimini Harvard’da doktora yaparak devam ettirdi.
1960’lı yıllarda New york Review of Books, Nations, Atlantic Monthly ve Harper’s gibi dergilerde yazılar yazan Susan Sontag, roman yazmaya da o yıllarda başlamıştır. İlk romanı The Benefactor’dur.
Kısa öyküleri Ben Vesaire adı ile 1977 yılında yayımlamıştır. Susan Sontag’ın 1992 yılında yayınladığı üçüncü romanı Yanardağ Sevgilim, uzun süre en çok okunan kitaplar listesinde yerini korumuştur.
Susan Sontag, romanlarının yanı sıra kamp yaşamı, faşist estetik, ponografik edebiyat, AIDS, fotoğrafçılık, devrim gibi birbirinden farklı konular üzerine yazdığı ilginç denemelerle de tanınmaktadır. 28 Aralık 2004 yılında New York’ta ölmüştür.
Kaynak: Kidega.com / Biyografi.net.tr