Sırtında kabuğu bile olmayan bir kaplumbağa gibi hissediyorum, Emily.
Sana ve olmayan binlercesine yazıyorum.
Düşüncelerimi tatlı küçük kayıklara oturtuyorum,
Üflüyorum, üflüyorum yelkenlerine.
Ama niye, niye yazmak Emily?
Biliyor musun artık yoksunuz diye, inanmayacaksın,
Kendimi suçlamıştım ve
Öldürmek istemiştim sizleri geri getirirse diye.
Bir gün bir baktım kazığa bağlamışlar beni yakıyorlar,
Aha ben de o cadılardanım.
Öteki zamanlar bir olur bir olmazdım,
O insanlar gibi işte bir olup bir olmayan.
Sonrası yüzlerce hikayeden alelade birisi.
Ama söyle bana Emily, söyle şimdi
Kabuğunu kaybetmiş kaplumbağaya,
Nasıl ait hisseder bir yere kendini?
ö l d ü m
Asla da büyük harflerle yazmayacağım bunu.
Hayatımda büyük harflere yer yok Emily.
Şaşaalara da.
En sadesinden ölüp gideceğim.
Laylaylay diyeceğim laylaylay ve güm!
Anlıyor musun Emily?
Nevrotik olduğumu söyleyecekler.
Ama Byron bütün nevrotiklik haklarını aldı Emily,
Bize düşen azıcığı göze batar.
Kazıklara oturtuluruz, maazallah!
LayLayLay Emily’ciğim.
LayLAyLAY
Yok, özür dilerim, sileceğim büyük harfleri.
Meydan da okuyorum hadi bakalım,
Sidik yarışı yapalım:
“Duyduk duymadık demeyin eyyy ahalii, kim daha nevrotik?”
Bazen, inanır mısın, komiklik yapardım kendi çapımda ve derdim ki:
“Özet Dsm kitapçığı gibiyim bir başıma”
Ama insanlar espriden anlamıyor Emily.
Sonra kat kat giyinmek zorunda kalıyoruz,
Sibirya rüzgarları falan…
Geçenlerde, yeni yıl akşamıydı, odamda oturuyordum.
Pencere beni çağırdı Emily.
Gerçekten.
Bütün güzel ruhları betona gömmüşlerdi
Ve rüzgara binen sesleri gelip camımı tıklattı Emily.
Tıklattı ve beni de betona çağırdılar.
Ne kadar ertelerim bilmiyorum,
Bekletmeyi sevmiyorum.
Emily,
Söyle bana Allah aşkına, seni hep sevmem hatırına söyle;
Kabuğu bile kopartılıp parçalanmışsa,
Nereye ait olsun bir kaplumbağa?
Biliyorum, yine döndük buna,
Ama her şey dönmüyor mu buna?
Laylaylay Emily
Laaaaaaaayyyllaaaaaaaaay lay!