Süreyya.
Çirkindir Süreyya.Bu nedenledir insanların onu fark etmemesi. Her gün sabah-akşam geçtiği caddedeki, kibrit kutusu gibi yan yana sıralanmış dükkanların hiçbirinin sahibi bilmez onu.
Bir kediden daha hafif yürür, onları rahatsız etmeden geçip gider önlerinden. Biri de çıkıp demez ki her sabah geçen bu kadın kimdir, nedir, buralarda mı çalışır?
Biri de fark etmez ki Süreyya’nın çemberinden sarkan bir yay gibi her adımda uzayıp kısalan kara bukleleri, burnunun üstündeki kemeri, saçlarıyla tıpatıp örtüşen kara gür kaşları, bir yay gibi uzayan çelimsiz dudakları,yüzündeki benekleri kapatmak için beceriksizce sürdüğü allıkları ve akşam dönüşte o allıkların terle birlikte eriyip gittiğini.
Yine de pes etmez Süreyya. Her, gün ağartısında atar yorganı üstünden dikilir ayağa. Önce bir suya sokar kendini, faturanın kabaracağını bilse de huyudur bu Süreyya’nın. Çalışır öder nasıl olsa. Sonra güzelce saçlarını tarar, giyinir, süslenir. Tatil günleri cama yapışıp izlediği, yoldan geçen işveli kadınları hayal eder her sabah ve onlar gibi kıvırtarak yürüme denemeleri yapar rutubetli odasının içinde. Yemek yemeyi bile unutur çoğu zaman.
Kendini hazır hissettiğinde bir köşesi kırılmış olan cep aynasını çıkarır ve avcundaki yansımayı süzer alıcı gözüyle. Sonra da neşeyle gülümser gördüğü yüze. Heyecanlıdır Süreyya, çirkin olsa bile bunu kabullenmeyecek kadar iyimserdir.
Sokağa çıktığında önce gökyüzüne kaldırır kafasını ve tabiata selam verir.Yola koyulduğunda bez torbasını kontrol eder önce, her şeyini yanına aldığından emin olur ama bir türlü o işveli yürüyüşleri çıkaramaz evinden dışarı. İki insan yüzü gördüğü zaman, hırkasına sıkı sıkı sarılıp kaldırımın en kıyısına süzülüverir.
Çalıştığı fabrikanın önüne varana dek o hayalet edasından çıkamaz ve kabarık saçlarını zor zapt eden çemberini sıka sıka bastığı yerlerden toz bile kaldırmadan bitirir yolu.
Çalışkandır Süreyya, neden diğer insanlara nazaran yoksul olduğunu bile sorgulamaz. Kan ter içinde akşamı ettiğinde huzur gülümsemesi, hala o uzun dudaklarının üzerindedir.
Tek dileği; fark edilmektir diğerleri tarafından, sevilmek, saygı görmektir. Beklerde bekler o günlerin geleceğini ama hiçbiri gerçekleşmez dileklerinin. Yine de iyimserdir Süreyya, uzaktan tanımadığı bir akrabayla evlenir, yuva kurar.Üç çocuğu olur, öyle böyle büyütür onları.
Yaşlıdır Süreyya. Eski kara kaşı, kara saçı kalmamıştır artık. Yine de mutludur, hep olduğu gibi iyimserdir çünkü gözlerini son kez gökyüzüne dikip kainata gülümsediğinde ardında bıraktığı Süreyyaların kendisi gibi olmayacağını bilir.
Bu dünyadan geçip gitmiştir Süreyya; her sabah arka sokağınızdan geçip gittiği gibi sessizce ve bir tane bile toz zerreciği havalandırmadan.