Dinleme alışkanlıkları, prodüksiyon teknikleri, yayın metotları… 2010’larda müzik sektörüne dair her şey köklü değişikliklere uğradı. Bu on yılın finali de tüm bu değişikliklerle birlikte benzersiz bir “yeni müzik bereketliliğiyle” oldu. Geniş bir jüriyle oluşturduğumuz 2019’un en iyi yabancı albümleri listemizi 100 albümle “sınırlandırmamız” gerekti. Birçok farklı anlayış ve disiplinde zihin açıcı örneklerin yayınlandığı 2019’da usta isimlerden vurucu albümlerin yanı sıra çok sayıda etkileyici “ilk albüm” dinledik. Öyle ki, listemizin ilk üçünde iki debut albüm var! Aşağıda öncelikle Top 50 sıralamımızı ve ardından 2019’un favori albümlerini 100’e tamamladığımız listemizi bulacaksınız.
2019 müzik değerlendirmeleri: Ahmet Uluğ, Aylin Güngör, Berk Çakmakçı, Berk Sayan, Bulut Çakmak, Cem Kayıran, Deniz Bankal, Ekin Sanaç, Işıl Kılkış, James Hakan Dedeoğlu, Koray Soylu, Leyla Aksu, Mehmet Ağaoğlu, Özgür Yılgür, Yiğit Atılgan
Yazılar: Berk Çakmakçı, Berk Sayan, Bulut Çakmak, Cem Kayıran, Deniz Bankal, Ekin Sanaç, Koray Soylu, Leyla Aksu, Yiğit Atılgan
İllüstrasyonlar: Burak Dak, Furkan ‘Nuka’ Birgün, Saydan Akşit
50- Drahla – Useless Coordinates
(Captured Tracks)
The Lounge Lizards, Sonic Youth ve Swans titreşimleri… Drahla ilk albüm Useless Coordinates ile old-school noise/post-punk müziğinin doğrudan ve primitif enerjisini, Andy Gill gitarlarına göz kırparcasına dolambaçlı ve oyuncu bir deneyselliğe dönüştürüyor. Patlayıcı, yabani, asi güç ve histerikçe kenetlenip ayrılan enstrümanların tekinsiz dansıyla Useless Coordinates post-punk dirilişinde yepyeni bir durak. K.S.
49- Bat for Lashes – Lost Girls
(AWAL)
Beşinci albümünde yeni evi Los Angeles’ta yazdığı bir senaryodan yola çıkarak, 80’ler synth-popu ve bilimkurgu sinemasının seline kapılan Natasha Khan, yeni karakteri Nikki Pink ve motosiklet çetesinin keyifle peşine düşüyor. Khan’ın özgün rüya dokusunu elden bırakmadan, disko dokunuşları, new wave esintileri ve şekerli pop melodileriyle karanlık bir nostalji üzerine kurduğu dolgun atmosfer, 80’lerin sentetik çölünde taze bir romantizm yeşertiyor. L.A.
48- Félicia Atkinson – The Flower and the Vessel
(Shelter Press)
Parisli çağdaş sanatçı, müzisyen, şair ve gazeteci Félicia Atkinson’ın ikinci albümü The Flower and the Vessel’ı ambient olarak nitelemek ona haksızlık olur. Zira Atkinson, bir ambiyans yaratmanın ötesine geçip yeni bir evren sunuyor. Bu sonik evrene adım attığınızda kendinizi bir cam kürenin içine hapsolmuş gibi hissediyorsunuz ve adım adım o ıssız çevrede yaşamın izini sürüyorsunuz. Atkinson bu dünyayı piyanosu, kimi analog/dijital cihazlar ve fısıltılar eşliğinde inşa ediyor. Sentetik bir dokusu olsa da nefes alan, dokunaklı ve oldukça derinlikli bir albüm. B.S.
47- Gabber Modus Operandi – HOXXXYA
(SVBKVLT)
Canlı performansları ile ortalığı birbirine katan Endonezyalı ikilinin gabber, metal ve bir Endonezya folk müziği türü olan dangdut karışımı, deli işi albümü 90’lardan beri çok da yenilik görmemiş sert kulüp müziğine gerçek anlamda farklı bir açıdan bakmamıza vesile oluyor. Berk Ç.
46- Angel Olsen – All Mirrors
(Jagjaguwar)
Olsen’in müzikal yolculuğunun belki de en görkemli noktalarından biri olan All Mirrors; ayrılık sonrası inzivasında olgunlaşan bir kimlik ve ilişkiler sorgulaması. Orkestral düzenlemelerin, yaylıların sürüklediği senfonik dokusunu; art pop’un azimli türler arasılığı, ethereal wave akımının ruhani vokalleriyle yıkayan Olsen, ortaya Hans Zimmer-dokunuşlu, gümbürdeyen bir chamber pop çıkarıyor. K.S.
45- Only Child Tyrant – Time To Run
(Nomark)
“Amcasının plak koleksiyonundan Fugazi, Beefheart, Zeppelin ya da Dick Dale dinleyen acımasız bir çocuğun; acid’e bandırılmış makinelerle yaptığı müzik.” Amon Tobin’in 2019’da bizlere armağan ettiği Only Child Tyrant projesi için yaptığı bu tanımdan daha iyisini yazmak mümkün değil. Time To Run’ın devamı gelecek mi bilmiyoruz ama yeni mahlasını ve açılımını çok sevdik sayın Amon Tobin. C.K.
44- Grupo Jejeje – Grupo Jejeje
(Discos Rolas)
Sonidero kültürünün dans pistlerine dönüşünü müjdeleyen cumbia sentezi gruba adını veren bir ilk albüm olan Grupo Jejeje’nin ardındaki isimler Meksika asıllı Amerikalı prodüktör Turbo Sonidero ve İran doğumlu İngiltereli Arrabalero. Silah sesleri, kahkaha sampleları ve türün alamet-i farikası synthlerinin muazzam harmanından oluşan albümün prömiyerini BBC Radio 6’in veteran DJ’i Gilles Peterson yaptı. Sınırlı sayıda 12 inç plağı bitmeden edinenler şanslı! D.B.
43- Lizzo – Cuz I Love You
(Atlantic Records)
2018 jenerasyonunun Aretha Franklin’i olma iddiasına sahip Lizzo, albümün çıkış parçası “Cuz I Love You”dan başlayarak aslında sadece bir rap ikonu değil; aynı zamanda bir soul yıldızı da olabileceğini gösteriyor. Müziğini tek bir türe indirgemek istemediğini defalarca ifade eden Lizzo’nun en çok benimsediği iki özellik yüksek enerjisi ve beden olumlama bayraktarlığı. Bu mesajın en güçlü hissedildiği “Jerome” şarkısı, sözlerindeki sosyal mesajın ötesinde bir aşk şarkısının göz yaşartıcı duygusallığına ve müzikal olarak da büyüleyici bir güzelliğe sahip. Bulut Ç.
42- Sharon Van Etten – Remind Me Tomorrow
(Jagjaguwar)
2014’teki albümü Are We There’e değin çağdaş folk müziğin öne çıkan seslerinden olan Van Etten, Remind Me Tomorrow’da yepyeni, synth temelli sonik bir alan keşfediyor. Depeche Mode – Violator albümünün karanlık synth tınılarına göz kırpan “Jupiter 4”un progresif popundan, “Comeback Kid”in Happy Mondays’i andıran alternatif dans tınısına ve “Memorial Day”in Cocteau Twins titreşimli sisli atmosferine, Remind Me Tomorrow 80’ler müzik paletinde hayat buluyor. K.S.
41- Big Business – The Beast You Are
(Joyful Noise Records)
Los Angeles çıkışlı ikili Big Business’ın riff banyosu The Beast You Are, çöl esintileri ve karanlık bir psikedeliyle kavruluyor. Bir dönem Melvins bünyesinde de yer alan Coady Willis ve Jared Warren ikilisinin altıncı Big Business albümü, şüphesiz ki grubun diskografisinin en nitelikli çalışması. C.K.
40- Sault – 5
(Forever Living Originals)
Dolgun basları, akustik davulları ve “bu da kim?” dedirten vokalleriyle türler arası tokatlar atan 5, 2019’un “en tesadüfî bulunan ilk albümü” olabilir. Little Simz’in Grey Area’sının da prodüktörü olan Inflo’nun ustalıkla işlediği; soul, funk ve psikedeli puzzle’larıyla dolu SAULT’un ardında bıraktığı bilgi kırıntılarını takip ederek henüz kimliklerini öğrenemesek de canavar bir R&B kolektifi olduklarını hızla anlıyoruz. Forever Living Originals isimli bağımsız plak şirketlerinden çıkan 5 plakları ışık hızında tükendi. Sene bitmeden ikinci albümlerini de yayınlayan grup, 2020’de de hız kesecek gibi görünmüyor. D.B.
39- Lorelle Meets The Obsolete – De Facto
(Sonic Cathedral)
60’lar psikedelisinden etkileşimleri noise ile buluşturan indie rock sevdalısı Lorelle Meets The Obsolete, 2010’larda gözümüzü diktiğimiz ekiplerden biri oldu. De Facto, Meksikalı ikilinin diskografisinin en parıltılı dakikalarına yer veren leziz bir sunum hazırlayarak bizce dinleyene derin bir oh çektiriyor. Oh demişken baştan sona dinlemesi “kolay” bir albüm kafanızda canlanmasın. Ama gürültü ve çarpıcı melodiler arasında yakalanmış sıkı ve duyguyu her daim geçirmeyi başaran denge, tekrar tekrar içine çekecek kadar heyecan verici. E.S.
38- Burna Boy – African Giant
(Bad Habit/On A Spaceship/Atlantic)
Dördüncü Burna Boy albümünün adından başlayarak sergilediği iddialı ve afili duruş, Afrika’dan doğup dünyayı saran müzikal dalgaların bulaşıcı sıcaklığını yayıyor. Nijerya pop müziğine reggae, dancehall, Afrobeat, hip hop, R&B, highlife ve caz dokunuşları serpen bu Afro-fusion karışımı, bir yanda ülkenin sosyopolitik gerçeklerine değinirken, Jorja Smith, Damien Marley, Angélique Kidjo, Future ve Jeremih gibi konuklar eşliğinde de arkasına yaslanıp yazı davet ediyor. L.A.
37- Efterklang – Altid Sammen
(4AD)
Konsept albüm Piramida’nın ardından geçen yedi yılı Liima projesine yoğunlaşarak geçiren Efterklang, özlediğimiz deneysel pop tınılarına yepyeni bir yaklaşım getirdiği Altid Sammen’i yayınladı. Ses paletini her daim değiştirmeyi alışkanlık edinen grubun beşinci albümü, barok enstrümanlarla bu yelpazeyi genişletiyor. Efterklang diskografisinin tamamı Danca şarkılardan oluşan ilk albümü, yine tematik bir seyir sunuyor. C.K.
36- Jenny Hval – The Practice of Love
(Sacred Bones Records)
Norveçli şarkı ve roman yazarını üç sene evvel bıraktığımızda vampir imgeleriyle noise mecrasında gezinip kadınlık ve kan arasındaki bağları irdeliyordu. Yeni albüm yine insanın dünyadaki misyonu gibi ağır konulara girse de mevzuya bu sefer renkli synth desenleri eşliğinde (bir vaziyet değil eylem olarak) sevgi penceresinden bakıyor. Hval’in meramını bağırmadan tane tane anlattığı kavramsal pop kaydının Félicia Atkinson gibi deneyci konukları ve tedavi edici özellikleri de mevcut. Y.A.
35- Loraine James – For You And I
(Hyperdub)
Birleşik Krallık’ın katmanlı elektronik müzik tarihine oldukça kişisel bir açıdan yaklaşan Loraine James, bu zamana dek erkek egemen bir kataloğa sahip IDM, UK Garage, glitch gibi janrlara yeni bir soluk getiriyor. Kuir deneyimi ve belirsizlikler üzerine kurulu For You And ,I 2020’lere girerken önümüze âdeta bir yol haritası bırakıyor. Berk Ç.
34- Panda Bear – Buoys
(Domino)
Noah Lennox’ın Portekiz’e taşınmasının ardından, seneler önce Animal Collective klasiği Sung Tongs’a hayat verdiği Rusty Santos’la yeni bir albüm için kafa kafaya vermesi başlı başına heyecan verici. Lennox’ın elektronik bir ses aleminde yarattığı parçaları; Santos müdahalesiyle akustik gitarla dans edişiyle kimliğini buluyor. Her zaman olduğu gibi leziz vokal melodileri ve hikâyecilikteki pürüzsüz kurgu, Buoys’u parlatıyor. C.K.
33- slowthai – Nothing Great About Britain
(Method Records)
Tyron Frampton’ın uzun zamandır beklenen keskin çıkışı, yakındığı ülkesi gibi huzursuz, yüzeyi altında kaynıyor. Londra dışında kalan Brexit Britanya’sındaki sosyal eşitsizliğin gerçeklerini ulusal imgelere ören albüm de dinledikçe yerine oturanlardan. slowthai’ın ters gelen, manik akışı, grime, drill, garage, punk gibi yerli janrlardan derlenmiş seyrek, endüstriyel bir müzikal altyapı üstünde sırıtıp havlıyor, dinleyicisinden dikkat talep ediyor. L.A.
32- Moor Mother – Analog Fluids of Sonic Black Holes
(Don Giovanni Records)
Soylulaştırma, polis şiddeti ve şirket istibdadı herkesi ama en çok da yoksulları ve azınlıkları vururken şair, müzisyen ve aktivist Camae Ayewa içinde uyanan öfkeyi dört senedir seslere yansıtıp yaklaşmakta olan felaketin müziğini yapmakta. 1800’lerin pamuk tarlalarından 1992 LA isyanına uzanan siyah bir tarihte gezinirken fütürist bir tahayyül de sunan ayinsel ve spoken word ruhlu yeni uzunçalarda cazdan punk’a, gospel’den dub’a uğranmadık durak kalmamış. Y.A.
31- Moon Duo – Stars Are The Light
(Sacred Bones Records)
Bir süredir üçlü formunda üretimlerini ve performanslarını sürdüren Moon Duo, kendilerinden duymaya pek de alışık olmadığımız salaşlıkta; âdeta bir “sahil müziği” albümüyle karşımıza çıktı. Bu eğilimin sinyallerini Occult Architecutre albümlerinin ikincisinde almıştık ama bu kadar yakışacağını tahmin etmemiştik. C.K.
30- Solange – When I Get Home
(Columbia Records)
13 yaşından beri sahneye çıkan Solange, yollarda geçen hayatında bulanıklaşan bir “ev” aracılığıyla köken ve kimlikle ilgili sorulara cevap ararken Amerika’daki siyah kadınlara 20 yıl sonra bile ev olabilecek bir dünya yaratmaya çalışıyor. Şarkılara paralel ilerleyen 40 dakikalık bir filmle Solange; sinema, dans ve müziği bir araya getiren bütünsel bir deneyim sunuyor. Albümde R&B hissiyatı baskın olsa da Solange psikedelik soul’dan trap’e kadar birçok türü ziyaret ediyor. Şiirsel ara parçalarda kimlik arayışının takip edilebileceği albümde, “Almeda” siyah kimliği, “My Skin My Logo”da Gucci Mane göndermesiyle kadın kimliğini vurgulayan güçlü parçalar olarak öne çıkıyor. Bulut Ç.
29- Caterina Barbieri – Ecstatic Computation
(Editions Mego)
Yalnız bırakılmış trance synthleri ile yarattığı kontrollü kaos ve doku bazlı bir müzikten beklemeyeceğiniz gotik dokunuşlar ile soğuk olduğu kadar duygu yüklü bir deneyim yaratan Caterina Barbieri, aynı zamanda insanın tüylerini diken diken edebilen bir hikâye anlatıcısı olduğunu de kanıtlıyor. Yakın sularda yüzen çağdaşlarının aksine ‘makine’nin arkasındaki insanı gerçekten hissedebildiğiniz büyüleyici bir albüm. Berk Ç.
28- Sleaford Mods – Eaton Alive
(Extreme Eating Records)
Mark E. Smith-vari haşarı dobralık, İngiliz sokakların soğuk ve gri havası, Ken Loach filmlerinden fırlamış hikâyeler… İngiltere sahnesinin “tezcanlı” çocukları Sleaford Mods, Jason Williams’ın iğneleyici ve şakacı tavrıyla birlikte işçi sınıfının vulgar enerjisinden büyümeye devam eden son albümleri Eton Alive’da old-school post-punk bas gitarına eklemlenen minimal synthleri ve alıştığımız bol tekrarlı ritimleriyle bu kez çok daha cilalı. K.S.
27- Oli XL – Rouge Intruder, Soul Enhancer
(Bloom)
Poliritmik deneyler, vakumlanmış alan kayıtları ve samplelar ile fütüristik bir asansör müziği yapan Oli XL, başkasının voice memolarının arasında geziyormuş hissi yaratıyor. Pırıl pırıl bir ses tasarımı aracılığıyla dinleyiciyle kurduğu fazlasıyla samimi ilişki, oluşturduğu elastik kompozisyonları dans edilebilir kılmanın yanı sıra terapötik birer deneyime dönüştürüyor. Berk Ç.
26- Lakou Mizik – HaitiaNola
(Cumbancha)
Lakou Mizik’in 2017 New Orleans Jazz & Heritage Festivali’ne konuk olduktan sonra bir araya getirdiği albümde grup üyeleri, evleri Haiti’nin New Orleans şehriyle olan tarihî ve kültürel bağından yola çıkıyor. İki yerin devrimci ruhunu, içten havasını ve müzik geleneklerini türlü stil ve yerli ustayla kutlayan grup, Afro-Karayip parçalarını Louisiana’nın caz, zydeco ve blues kökenlerine inerek harmanlayan, zengin armoni ve ritimlerle parlatan melodik bir şölen sunuyor. L.A.
25- Flying Lotus – Flamagra
(Warp Records)
Yapım sürecinde beş yılı deviren Flamagra tam 27 parçayla FlyLo’nun kültürel kökleriyle bağlarını güçlendirmeye çalıştığı Afro-fütüristik bir masal gibi… Masalın bölümleri peşi sıra aktıkça bilgisayar oyunlarında, protest müziğe, hip hop’tan elektronika’ya türler arası bir meditasyon haline, ruhani bir yolculuğa geçiş yapıyoruz. David Lynch, George Clinton, Shabazz Palaces, Thundercat, Tierra Whack, Anderson .Paak gibi isimlerle kalibresini gösteren albümden tadımlıklar: “Takashi”, “Yellow Belly”, “Black Balloons Reprise”. D.B.
24- Zatua – Sin Existencia
(Second Circle)
Endonezyalı müzisyen Dan Barandana’nın konuk müzisyenler eşliğinde sahnede doğaçlamalarla Jakarta’da başlayan Zatua projesi, dört kişilik orkestra formuyla hazırladığı ilk albümüyle yoğun groovelar ve teknotik ritimler arasında saydam ve çok geçişli bir alan yaratıyor. Yaklaşık iki yılda tamamlanan albümde 70’ler Endonezya yerel müziğinden ve 80’lerin farklı akımlarından izlere rastlanıyor. Yedi şarkılık akışında egzotik ve tuhaf bir seyir sunuyor Sin Existencia. C.K.
23- Thom Yorke – ANIMA
(XL Recordings)
2010’ları düşününce Thom Yorke ismi size ne çağrıştırıyorsa karşılığını hakkıyla veren bir ustalık dönemi işi ANIMA. Kayıt sürecinde döngüsel bir biçimde savrularak uzayan doğaçlamalar, Nigel Godrich tarafından kesilip biçilerek “şarkı formatına” indirgenmiş. Sonunda ortaya çağın ruhuna uygun, distopik ve boğucu bir atmosfer çıkmış. Müzisyenin solo işlerine hâkim aksak ritimler ve tedirgin eden synthler yerli yerinde, ancak bu kez kent yaşamının ruhsuz akışını takip etmek yerine daha güçlü ve dolgun bir tonda kurulmuş müzikal cümleler. B.S.
22- Sudan Archives – Athena
(Stones Throw Records)
Brittney Parks veya sahne adıyla Sudan Archives, küçüklüğünde Sudanlı kemancılardan etkilenip kendi kendine keman çalmayı öğrenmiş. Tek telli Sudan kemanının etkisi “Green Eyes” ve “Iceland Moss”ta arka plandaki partisyonlarla çok güçlü hissedilirken, modern R&B ve trip-hop arasında gidip gelen albüme sanatçının yumuşak, rahatlatıcı sesi de hipnotik bir hava katıyor. Albümün en etkili parçası ise melodisiyle her müzik türünün batılı kurumlara hapsedilmesini, sözleriyle de toplumun parayı yüceltmesini eleştiren “Glorious.” Bulut Ç.
21- Battles – Juice B Crypts
(Warp Records)
Dinleme eğilimlerim ne kadar değişirse değişsin, tarafsız olmayı pek beceremediğim gruplardan biri Battles. 2007’de tam takım bir dörtlüyken yayınladıkları Mirrored’la başlayan serüvenin dördüncü durağına geldiğimizde artık iki kişiler. Ian Williams’ın bir orkestraya bedel sarmal yapıları ve John Stanier’ın yaratıcı ve her darbesi içinize işleyen davul partisyonları artık bu müziğin bileşenlerini oluşturuyor. İkiliye doldurulacak daha fazla boşluğun kalması şarkı yazımında farklı yönlere gidilmesine sebep olmuş; bu da albüme değerini veren başlıca unsur. C.K.
20- Nick Cave & The Bad Seeds – Ghosteen
(Ghosteen Ltd)
Ghosteen, Nick Cave’in oğlunu kaybetmesinin ardından hayat verdiği Skeleton Tree albümünden bu yana geçen yaklaşık iki yıllık aranın ardından, 2017’nin kış aylarında yazmaya başladığı şarkılardan oluşuyor. Yas tutan birinin hayatına devam etme mücadelesini anlatan albüm, akılda kalıcı nakaratlar yerine duygusal derinlikle bezenmiş. Nostaljik ninni melodileriyle başlıyor ve daha sonra odağını dünyadaki güzelliklere ve sevgiye çeviriyor. 12 dakikalık “Ghosteen” duygusal katarsisin aşamalarını işliyor. Albümdeki son parça “Hollywood” ise karşı çıkmadan, bu gerçekle barışık bir şekilde, kaybın evrenselliğini anlatıyor. Bulut Ç.
19- Land of Kush – Sand Enigma
(Constellation)
Caz, rock, geleneksel Arap müzikleri ve daha nice disiplinin alt üst edildiği, iç içe geçtiği, sınırların muğlaklaştığı Sand Enigma, 2019’un en zihin açıcı işlerinden biri. Bu keskin geçişler her bir şarkının içerisinde gerçekleşebiliyor ve bu karmaşanın nasıl bir bütüne dönüştüğünü hayranlıkla dinliyorsunuz. Montreal alternatif sahnesine yön vermiş ve aslen Mısırlı olan üstat müzisyen Sam Shalabi’nin eteğindeki tüm taşları döktüğü bu kayıt, çağdaş müzik adına avangart bir başyapıt niteliğinde. B.S.
18- Kelman Duran – 13th Month
(Apocalipsis)
Kulüp/elektronik janrları özelinde 2010’ların en ayırt edici özelliklerinden biri hedonist/ ‘escapist’ bir imaja sahip olan bu türlerin kişisel deneyimler, travma, kolektif öfke ve dayanışma ihtiyacı ışığında yıkılıp parçalarının tekrar bir araya getirilmesi ile âdeta bir ‘kıyamet sığınağı’na dönüşmüş olmaları. Kelman Duran’ın Afro-Latin ritmleri, hip hop/reggaeton sampleları ile yoğurduğu hipnotik post-kulüp şaheseri 13th Month bu durumun en iyi örneklerinden biri. Berk Ç.
17- Holly Herndon – Proto
(4AD)
Deneysel elektronik müziğin metalik dokulu sınırlarına bayrağını diken Herndon, bu sefer de yarattığı Spawn adlı AI’yı müziğine ortak ederek insan ile makine arasındaki çizginin inceldiği, birbirine büründüğü yerden sesleniyor. Proto bu ses deneyini tüm bulgularıyla dinleyiciye sunuyor ve albüm süresince öğrenip gelişen Spawn, Herndon’ın elinden geçmiş çarpık ritimler ve kabarık, umut dolu armonilerle koro, ilahi ve folk geleneklerini yankılıyor. L.A.
16- Minyo Crusaders – Echoes of Japan
(Mais Um)
“Japonya’nın geleneksel folk müziği min’yō’yü gezegenin farklı uçlarından etkileşimlerle kesiştirirsek ne olur?” sorusundan yola çıkan Minyo Crusaders, 2020’lerde ismini çokça duyacağımızdan şüphe duymadığımız on kişilik bir topluluk. Kapsama alanını Etiyopya, Tayland, Jamaika, Nijerya gibi ülkelerle genişleten Minyo Crusaders, farklı geleneklerin tek potada eridiği bir evrenin kapılarını aralıyor. Bunu yaparken muzurluğu, dans figürlerini ve yüksek enerjiyi de köklüyor! C.K.
15- W.H. Lung – Incidental Music
(Melodic Records)
Kıpır kıpır motorik ritimlerin cazibesine kapılmaktan kendini alamayanlar, içindeki krautrock ve post-punk sevgisinin hiçbir zaman dinmeyeceğini düşünenler, Manchester yöresinden gelen bu ilk albüm tam sizlik olabilir! Genç üçlü W. H. Lung, sağlam kartlara oynadığı için pek risk almıyor gibi görünse de oyununu gerçekten çok iyi kuruyor ve 2019’u kendine ait ses yaratanlar kümesinde kapatıyor. E.S.
14- Tyler, The Creator – IGOR
(Columbia Records)
Tyler, The Creator iki senelik intervallerle yayınladığı albümlerinin altıncısında nihayet kendi Donuts’ını ortaya koydu —desek abartmış olmayız. J Dilla’nın tanrı olduğu bu mıntıkada hip hop püristlerinden soul-jazz meraklılarına geniş perdeden akıl alan IGOR, başladığı andan finaline kadar geçirdiği 39 dakika, 46 saniyeyle 2000’lerin duyduğu en lirik ve obsesif hip hop albümü, net. Şova kaçmayarak albüm kapağında isimlendirilmeyen kadrosunda Pharrell, Kanye, Ceelo Green, Frank Ocean “ve dahası…” var. D.B.
13- Sleater-Kinney – The Center Won’t Hold
(Mom + Pop Music)
Bir akımla ya da en azından bir “tavırla” özdeşleşmiş grupların farklı sularda yüzmesinden heyecan duyanlar için Sleater-Kinney’nin St. Vincent’la stüdyoya girdiği haberleri epey tatmin edici olmalı. The Center Won’t Hold, bambaşka bir prodüksiyon estetiği ve grubun alıştığımız hırçınlığına getirilmiş taze yorumuyla Sleater-Kinney diskografisinde yepyeni bir sayfa açıyor. Aslında bir yandan da bir sayfayı kapıyor. Grubun emektar davulcusu Janet Weiss, kayıtlarında yer aldığı albüm daha yayınlanmadan Sleater-Kinney’den ayrılarak yürekleri burkmuştu. C.K.
12- Fontaines D.C. – Dogrel
(Partisan Records)
İrlandalı punk rock grubu Fontaines D.C.’nin ilk albümü, “Big” ve “Too Real” gibi şarkılarıyla aslında Dublin’e adanmış. Albümün kapanışını yapan tatlı bir balad olan “Dublin City Sky”, şehrin teknoloji şirketlerinin ilgisiyle geçirdiği hızlı değişimin getirdiği nostaljik romantizmi taşıyor. Albümde “Roy’s Tune” ve “The Lotts” gibi daha ağır şarkılar olsa da solist Grian Chatten’ın İrlanda’nın ünlü pub kavgalarının agresifliğini taşıyan sesi “Sha Sha Sha” gibi hareketli şarkılara çok yakışıyor. Bulut Ç.
11- FKA twigs – Magdelene
(Young Turks)
Sınırları görünmeyen, yoğun bir akışkanlıkla ilerleyen Magdalene, twigs’in bedeniyle olan ilişkisini ve kadınların görünmeyen emeğini eşeliyor. Sesinin daha önce duymadığımız tonları öncülüğünde yeni bir hassasiyetle ilerleyen, üst üste gömülmüş seslerle yapılandırılmış parçalar deneysel elektronika, art pop, R&B ve trip-hop’tan geçiyor, zaman zaman çirkinliğe göz kırpan bir zenginlikten kırılgan boşluklara doğru dramatik salınımlar barındırıyor. L.A.
10- Jaimie Branch – Fly or Die II: Bird Dogs of Paradise
(International Anthem Recording Company)
Doğaçlama esnasında vücudunun canlandığını, parladığını söyleyen ve doğaçlamayı sörf yapmaya benzeten Chicago çıkışlı trompetçi Jaimie Branch, bu hissiyatı kayıtlarında da bire bir yansıtıyor. İlk solosu FLY or DIE’ın devamı olarak nitelendirdiği son albümü de bu açıdan epey başarılı. Tabii bunda parçaların turnede yazılmasının ve kısmen canlı kaydedilmesinin etkisi büyük. Branch, bu organik dokuyu yaratırken sözünü söylemekten de sakınmıyor. Kendine has eklektik caz dilini Trump’a, çürümüş dünya düzenine, ırkçılığa ve sağ siyasete yöneltiyor. Üstelik sadece siyasilere değil, üzerine alınması gereken herkese söyler nitelikte açık uçlu bırakmayı da ihmal etmiyor ithamlarını. Albüm geneli itibarıyla yer yer kaotik özgür caz anlarıyla klostrofobik hissettirip yer yer de Chicago cazının şenlikli stiliyle bu karanlık günlerin ardına umutla bakmanızı sağlıyor. B.S.
“prayer for amerikkka pt. 1 & 2”
9- Cate Le Bon – Reward
(Mexican Summer)
Galli şarkı yazarı, on yılı aşkın süredir gitar müziğinin geleneksel yapılarını ters yüz eden işlere imza atmakta. Bir Cate Le Bon şarkısı beklenmedik kesintilere uğrayabilir, sürprizli bir finale bağlanabilir, çocuksu seslerle dehşet saçabilir, gerçeküstü ama evcil tınlayabilir. Müzisyenin piyanoda ve inziva halinde bestelediği bu albüm, ağır çekim akışı ve içe dönük bakışına rağmen saksafon ve marimba gibi süslemelerle havadar bir iş. Aldatıcı basitlikteki şarkılara öyküler değil vinyetler eşlik ediyor, popun içine deney, aleladenin içine absürt karışıyor. Y.A.
8- The Chemical Brothers – No Geography
(Astralwerks / VIRGIN EMI)
Manchester’da 1989 yılında güçlerini birleştiren Tom Rowlands ve Ed Simons ikilisi, otuz yıllık prodüksiyon birikimiyle hayat verdiği No Geography’de elektronik dans müziğinin onlarca farklı disiplinini selamlıyor. IDM’den tropicana’ya uzanan geniş bir skaladan bahsediyoruz. Belki önceki The Chemical Brothers albümleri gibi öne çıkan ya da bir global hit’e dönüşen bir şarkı yok No Geography’de ama albümün esas cazibesi 10 şarkılık serüveni tamamladığınızda kendinizi içinde bulduğunuz ruh halinde gizli. Vurucu bir açılış şarkısı olan “Eve of Destruction”, sanki bir Warp albümü dinliyormuş gibi hissettiren “Gravity Drops” ve albümün olası ‘banger’ı “We’ve Got To Try”, No Geography’nin ne denli farklı kollara uzandığını belgeliyor. C.K.
7- Little Simz – Grey Area
(AGE 101 Music)
“Kötü gününde Jay Z, beterinde Shakespeare” olabilen MC Simbi Ajikawo yani Little Simz, maharetli flowları ve işinin ehli kelime oyunlarıyla soul, caz, grime ve funk gibi türlerin arasında kalmış alanları keşfe çıktığı gezintisinde aslında yılın en iyi rap albümü zirvesine yürüyor. 2018’de yayınladığı “No Fear” teklisiyle ortalığı karıştıran Inflo’nun prodüktörlüğünde, Michael Kiwanuka, Chronixx, Little Dragon ve Cleo Sol gibi yoldaşlarıyla ayaklarımızı yerden kesen Grey Area’nın (bence) ilk üçü: “Pressure”, hemen ardından gelen “Therapy” ve kapanışı yapan Michael Kiwanuka’lı “Flowers”. D.B.
6- The Comet is Coming – Trust in the Life Force of Deep Mystery
(Impulse!)
Yeni zamanlar ve yeni bir caz. İngiltere caz sahnesinin en parlak ismi, Sons of Kemet ve Shabaka and Ancestor gibi yan projeleriyle de bilinen Shabaka Hutchings, Soccer96 üyeleriyle hayat verdiği The Comet is Coming’in başyapıtı Trust in the Life Force of Deep Mystery’de cazın dönüşümünü, modern bir hibrit türün ortaya çıkışını resmîleştiriyor. Bir yandan The Ex’le yaptığı düetlerle bilinen Getatchew Mekurya’nın etno-cazının enerjikliğine, diğer taraftan Alice Coltrane’in spiritual cazının kozmik ötedünyasallığına göz kırpan albüm; synth-temelli psikedelik perspektiflerin ve sürükleyici davulların eşliğinde sıra dışı bir atmosfer yaratıyor. K.S.
5- KOKOKO! – Fongola
(Transgressive Records)
Kinşasa’dan yükselen deneysel kolektif KOKOKO! bu çıkış albümünde kalabalık, karışık mahallelerin kaosunu yenilikçi bir soluk ve sıkı bir DIY ruhuyla dans müziğine aşılıyor. Gümbürdeyen poliritimler, haykıran gitarlar, bir tutam Afro-fütürizm ve Débruit’nin elektronik dokunuşlarıyla şekillenen Fongola, grubu birkaç yıl önce ilk olarak bir araya getiren sokak partisini olduğu gibi devam ettiriyor. Açıldığı andan itibaren Makaro Bianko’nun tezahürat eden, emreden, bazense haykıran vokalleri albüme hükmederken, grubun psikedeliden folk, punk, elektro ve pop’a kadar uzanan sesi taşkın bir enerjiyle titreşiyor. L.A.
4- Kate Tempest – The Book of Traps and Lessons
(American Recordings)
Önce şiir, sonra oyun yazarlığı ile kurduğu kelimelerle olan ilişkisini üç albümdür müziğe taşıyan güney Londralı müzisyen, bu denemesinde sözcüklerini bas ve beatlerin etrafına dolamak yerine; Rick Rubin rehberliğinde, piyano akorlarıyla altı çizilmiş karanlık ses manzaralarının üstüne serpmiş. Brexit yoksulların hayatını nasıl etkileyecek? Gezegeni nasıl yok ediyoruz? Kapitalizm bizi nasıl ulaşılamaz hedefler altında eziyor? İlişkilerimiz neden çamura saplanıyor? Telefonlarımızı niye elimizden bırakamıyoruz? Sorular cevapsız, karakterler hayali, anlatılan tam da bizim öykümüz. Y.A.
3- Black Midi – Schlagenheim
(Rough Trade)
Schlagenheim, pop ve hip hop müziğin hüküm sürdüğü çağımızda rock müzik adına oyunun bitmediğine dair oldukça umut vaat eden bir kayıt. Black Midi gencecik bir ekip ve bu tazeliğin verdiği bir ruh var bu albümde. Bu gençlerin streaming çağında kitlesel singlelar yaratmak yerine bir dizi gitar pedalını önlerine alıp böylesi bir albümü kucağımıza bırakmaları çok değerli. Şarkıları stüdyo seansları ile kendi doğası içinde adım adım geliştiren ekip, bu sayede dinamizmi asla elden bırakmıyor. Tüm köşe başlarını tutup yeni bir numarayla sizi şaşırtıyor ve her katmanda yeni bir fikir sunmayı başarıyor. Bu anlamda albümü dinlerken derinlemesine birkaç tur atmanın faydası var, örneğin ilk bakışta bu albüm bir gitar albümü diyerek kenara çekildiyseniz bir de Morgan Simpson’ın davulu başında neler yaptığına odaklanın, bir anda Schlagenheim’ı bir davul albümü olarak niteleyebilirsiniz. Post punk, deneysel rock ve hatta math rock (bu tabiri kullanmayalı epey zaman olmuştu!) yakıştırması yapmak için yeteri kadar materyal var burada. Ayrıca İngiliz progresif rock geleneğinden de bir şeyler kaptıkları çok açık, ancak kesinlikle bir taklit ya da çıplak gözle görülür bir tıpkılık söz konusu değil. Sanki 90’larda kaydedilmiş ve zamana yenilmemiş bir albüm gibi, hem tanıdık bir şeyleri anımsatıyor hem de yepyeni olmayı başarıyor. Bu noktada ışığı gören ve onlara doğru güzergâhı çizen usta prodüktör Dan Carey’ye de şapka çıkarmak lazım. Yaptığı en doğru hamle, albümün temelini ekibe 5-6 günlük bir stüdyo seansında grup enerjisini bozmadan bir arada çaldırarak kaydettirmesi. B.S.
2- Sampa The Great – The Return
(Ninja Tune)
Bir şarkının başladığı anda çok iyi bir şarkı olacağını hissettirmesi dinleyici için paha biçilmez bir zevktir. Duyusal sistemler her şeyi bırakıp aynı anda harekete geçer ve müziğin bedeni dirilten gücünü hatırlatır. İşte Sampa The Great’in 2019 yazında yayınladığı “Final Form” bu çok da sık yaşanmayan duygulara can vererek sonbaharda çıkacak albüm için bizi sabırsız bir bekleyişe sevk etmişti. Afrobeat, soul, caz, 90’lar hip hop ve R&B’sinden nasiplenerek nakış gibi işlenmiş yeni Sampa albümüyle tanışma da bu sihri hızla yaydı. Jestler konusunda son derece cömert yaklaşan, yakınlık kurmada bir hayli iddialı olan; kıvrımlarıyla ruhu sıkıca sarıp sarmalayan The Return, henüz yolunun başlarındaki Sampa The Great’i dünya sahnelerine, çocukluk idolü Lauryn Hill’in yanına taşıyıverdi bile. Zambiya’da doğup Botswana’da büyüdükten sonra 19 yaşında California’ya taşınan, 2013’te de müzik okumak için Sydney’e yerleşen Sampa Tembo, bir süredir Melbourne’de yaşıyor. Annesi ve kız kardeşini de konuk ettiği The Return’de, bu yer değişimlerini, evleri, kökenleri, soyu sürdürme güdüsünü, diaspora kültürünü, anadili ve kendini bulup özgürlüğe kavuşmayı kusursuz rap’i aracılığıyla altı dakikayı çabasızca aşabilen parçalarında tartışıyor. Albümün zevk sahibi prodüksiyonundaki iş birlikçileri, kankası Silentjay ve Los Angeles hip hop sahnesinin en sağlam ailelerinden Stones Throw Records ile tanınan Jonwayne. Sampa’nın “Ne orada ne burada” olamama halinin yarattığı yoğun duygu ve düşüncelerini keşfe çıktığı yolculuğunun izdüşümü bize 2019’da aradığımızdan da fazlasını verdi. Sampa The Great’in başkaldırısının yakından takipçisiyiz. E.S.
1- Vanishing Twin – Age of Immunology
(Fire Records)
2016’dan bu yana birbirinden ilgi çekici beş müzisyenden (Cathy Lucas, Valentina Magaletti, Susumu Mukai, Phil MFU ve Elliott Arndt) oluşan formasyonuyla yeni dehlizlere dalıp çıkan Vanishing Twin, 2010’lara veda ederken ömürlük bir hediye bıraktı. Çok yönlü ve açık fikirli müzisyenlerin güç birliği olan Vanishing Twin’in bu harikası, farklı zamanlarda farklı şehirlerde yapılan kayıtlarla oluşmuş bir bütüne sahip. Grubun beyni Cathy Lucas, kendisiyle Bant Mag. No:67 için yaptığımız röportajda “Deniz kenarına taşınmak albüm çalışmalarının başladığı zamana tekabül etti, o yüzden de albümün tınısı evin tepesinde, denize bakan ufacık bir odadaki ekipman ve atmosferle çok bağlantılı” sözleriyle yaratım sürecine dair ipuçları vermişti. Bu albümün belli bir atmosfer sunmaktan ziyade, dinleyenle etkileşime girerek bir şeyler yarattığına inanıyorum. Belki kucağına yattığınız birinden ninni dinler gibi deneyimleyebilirsiniz albümü. Ya da içinizdekileri sizin için söküp önünüze döken bir yakınınız gibi. Beş kişinin ince ince işlediği yoğun sekansları yer yer doğaçlama kayıtlarla harmanlayan Age of Immunology, herhangi bir zamanın ya da yerin albümü değil. Belki de var olduğunu hiç bilmediğiniz hislenmeleri bir bir tabağınıza koyma hali bundan kaynaklanıyor. İçsel ve bir o kadar da uysal bir albüm. Huzur ve tekinsizlik arasında parmak çırparcasına geçerken hiç eğreti tınlamaması da bir başka meziyeti. Albümün defalarca peş peşe tekrar etse bile tazeliğini yitirmemesinin yanı sıra daha fazlası için iştahlandırdığı da aşikâr. Bizim için “Yılın en iyi albümü” iddiasına en çok yakışan albümsün Age of Immunology ve seni dönüp dönüp ziyaret etmek gizemli ve tahrik edici olmaya devam edecek. C.K.
“Cryonic Suspension May Save Your Life”
50-100
51- Kim Gordon – No Home Record
52- Snapped Ankles – Stunning Luxury
53- Scott Gilmore – Two Roomed Motel
54- Midori Hirano – Mirrors In Mirrors
55- Baroness – Gold & Grey
56- JPEGMAFIA – All My Heroes Are Cornballs
57- Madlib & Freddie Gibbs – Bandana
58- Tribe of Colin – Age of Aquarius
59- Fire! Orchestra – Arrival
60- DJ Nigga Fox – Cartas Na Magna
61- Dexter Story – Bahir
62- Karl Hector & The Malcouns – Non Ex Orbis
63- Thurston Moore – Spirit Counsel
64- Alessandro Cortini – Volume Massimo
65- Second Still – Violent Phase
66- DJ Haram – Grace
67- Oiseaux-Tempête – From Somewhere Invisible
68- Alex G – House of Sugar
69- Kali Malone – The Sacrificial Code
70- Avey Tare – Cows on Hourglass Pond
71- Floating Points – Crush
72- Jay Som – Anak Ko
73- Bill Callahan – Shepherd in a Sheepskin Velvet
74- Deerhunter – Why hasn’t everything already disappeared
75- Swans – Leaving Meanin
76- Sandro Perri – Soft Landing
77- Dark Mark – Downwelling
78- Aldous Harding – Designer
79- Charli XCX – Charli
80- PUP – Morbid Stuff
81- Palmistry – Afterlife
82- The Caretaker – Everywhere at the End of Time: Stage 6 / Everywhere, an empty bliss
83- The National – I Am Easy To Find
84- Sunn O))) – Life Metal
85- Refused – War Music
86- Big Thief – Two Hands
87- Helado Negro – This Is How You Smile
88- Lana Del Rey – Norman Fucking Rockwell
89- Mark de Clive-Lowe – Heritage
90- Raphael Saadiq – Jimmy Lee
91- Chromatics – Closer to Gray
92- Meitei – Komachi
93- Kevin Morby – Oh My God
94- Blood Orange – Angel’s Pulse
95- Klein – Lifetime
96- Clairo – Immunity
97- Young Thug – So Much Fun
98- Maria Somerville – All My People
99- Uranium Club – The Cosmo Cleaners
100- Vivian Girls – Memory