1869’un 22 Kasım’ında Paris’te dünyaya geldi André Gide. Babası Katolik bir hukuk profesörü, annesi ise dönemin tanınmış Protestan ailelerinden birinin kızıydı. Dolayısıyla içerisine doğduğu bu çatışmalarla örülü ortam, küçük yaşlardan itibaren onun aykırı ve sorgulayıcı mizacını ortaya çıkaran gizil bir güç olmuştur. Gide’in sanatla ilk ilişkisi piyano ile başladı, piyano çalmayı çok erken öğrenmeye başlayan Gide’in bu yeteneği daha sonra yazarlık yönüyle iyi bir dostluk kuracaktır.
Genç André 1892’de büyük bir aşk duyduğu kuzeni Madeleine’i kendisiyle evlenmeye ikna etmek için deneysel şiirler yazar ve bu girişim her ne kadar başarısız bulunsa ve dönemin okurlarının ilgisini çekmese de, Gide’in yazın serüvenini başlatan tarihi bir adıma dönüşür. Genç kalem, bu şiirleri vasıtasıyla Maurice Barrès ve Mallarmé gibi isimlerle yakınlık kuracak ve çok sonraları “Dar Kapı”, “Kalpazanlar” gibi usta eserlerin Nobel ödüllü yazarı ve çağdaş Fransız Edebiyatının kurucusu haline gelecektir.
Genç André Gide, tutulduğu kuzenine ithafen kaleme aldığı söz konusu yirmi şiirden oluşan bu çalışmayı “André Walter’in Şiirleri” olarak başlıklandırır. “André Walter” ismi burada, yazarın kendini bulduğu ikinci bir kimliği, onun adına konuşan hayali bir karakteri, bir sözcüyü temsil eder. Nitekim şiirler etkisini gösterir, Gide kuzeniyle evlenir ve eşcinsel eğilimler gösterdiği 1938 yılına dek onunla evli kalır.
İlkyaz olarak, André Gide’in 22 yaşında kaleme aldığı, dilimize daha önce hiç çevrilmemiş bu önemli çalışma içerisinden temsilen öne çıkan iki şiiri seçerek ilk kez Türkçeye çevirdik. Gide’in hikayesinin ve gençlik eserlerinin bütün genç yazarlara ilham olmasını temenni eder, iyi okumalar dileriz!
André Gide 18 yaşında (ayakta)
I
Bu yıl hiç bahar olmadı sevgilim,
Ezgiler yok çiçeklerin altında ve narin çiçekler belirsiz;
Ne Nisan var, ne gülüşler, ne de döngüsü mevsimlerin
Güllerden kordon çelenkler de öremeyeceğiz.
Eylül güneşi, kızıl ve ürkek
Bir deniz şakayığı gibi bizi şaşırttığında
Eğilmiştik, lambaların ışıltısı altında,
Bir kez daha, bütün kış kitaplarımızı okumaya.
Şöyle demiştin bana: “İşte sonbahar, bak!
Uyumuş muyduk yoksa biz?
Bir daha yaşamak zorunda kalırsak
Bu dev sayfaların arasında, tekdüzeleşiriz.
Bir ilkbahar çoktan belki de,
Biz onu fark etmeden geçip gitmiştir
Seher ışıkları bize, vakit geldiğinde
‘Açın pencerenizin perdesini’ diyebilsin diye.”
Yağmur yağıyordu, kızıl güneşin soldurduğu
Lambaları yeniden yaktık
Ve yeniden beklemeye daldık
Gelecek olan o ışıklı ilkbaharı.
Çeviri: Halil Gediz
Orijinali:
I
Il n’y a pas eu de printemps cette année, ma chère ;
Pas de chants sous les fleurs et pas de fleurs légères,
Ni d’Avril, ni de rires et ni de métamorphoses ;
Nous n’aurons pas tressé de guirlandes de roses.
Nous étions penchés à la lueur des lampes
Encore, et sur tous nos bouquins de l’hiver
Quand nous a surpris un soleil de septembre
Rouge et peureux et comme une anémone de mer.
Tu m’as dit : « Tiens ! Voici l’Automne.
Est-ce que nous avons dormi ?
S’il nous faut vivre encore parmi
Ces in-folio, ça va devenir monotone.
Peut-être déjà qu’un printemps
A fui sans que nous l’ayons vu paraître ;
Pour que l’aurore nous parle à temps,
Ouvre les rideaux des fenêtres. »
Il pleuvait. Nous avons ranimé les lampes
Que ce soleil rouge avait fait pâlir
Et nous nous sommes replongés dans l’attente
Du clair printemps qui va venir.
***
GECEYE DAİR
Kuşları olmayan hüzünlü bir ormanın
Tehlikeli sınırlarında dolaşıyordum aylak aylak
Ürkek bir zorlayışın
Kendisine rağmen sözler söylettiği zamandı.İki yanı ağaçlarla örtülü yolun sonunda
Artık onu tanıyamadığımız
Bir ay belirdi
Öylesine ağlamaklı, öylesine yeşildi.Bezgin bir havayla sormuştun bana:
“Emin misin aynısı olduğundan?
Ne kadar hasta bugün
Zavallı ay, ne kadar da ölgün!”Dallardan ılık bir rüzgar esti
Kederle kımıldattılar kızıl yapraklarını
Biz ise, yosun bağlamış taşlar boyunca izliyorduk
Uzanın zavallı, küçük, soluk gölgelerimiz!Keyifsiz bir havayla anlattım sana
“O, çok hasta bugün
Ay, bugün çok hasta”
İşte bu kadarı kâfi bugün.
Çeviri: Seda Gökdeli
Orijinali:
NOCTURNE
J’errais sur les lisières aventureuses
D’une triste forêt sans oiseaux ;
C’était l’heure où une contrainte peureuse
Fait dire malgré soi des mots.
Au bout de l’allée couverte
Une lune est apparue
Si plaintive et si verte
Que nous ne la reconnaissions plus.
Tu m’as dit avec un air d’ennui :
« Es-tu bien sûr que ce soit la même ?
Comme elle est malade aujourd’hui,
La pauvre lune, comme elle est blême ! »
Un vent tiède a soufflé dans les branches ;
Elles ont agité plaintivement leurs feuilles rousses,
Nous, nous regardions le long de la mousse
Gésir nos pauvres petites ombres pâles.
Je t’ai dit avec un air maussade :
« Elle est bien malade aujourd’hui,
La lune, elle est bien malade — »
En voilà assez pour aujourd’hui.
Kaynak: https://fr.wikisource.org/wiki/Les_Po%C3%A9sies_d%E2%80%99Andr%C3%A9_Walter
https://www.andre-gide.fr/index.php/ressources/gide-de-a-a-z/63-c/309-les-cahiers-d-andre-walter