TÜRKÇE

 

Kafamda rakamlar ve kelimeler dönüp duruyordu, neyi nasıl yapmam gerektiğine dair fikirsizdim. En sonunda, düşüncelerimi sakinleştiremesem de, kendimi durdurdum ve bir yere oturdum yavaşça, en önemsiz, en yorucu hissettiren o günümün bir anında.

Yapmam gereken her şey birikmiş ve olması gerektiğinden çok karışmışlardı.

Ve geçen zamanla ben, fark ettim ki rakamlarımla ve hareketli ellerimle yorulduğum bu gün, tek değildi, hatta her günüm böyleydi, dürüst olmam gerekirse.

Küçük bir çocukken, konuştuğumda onunla, o kadınla, bu yaşamın tamamıyla farklısını dilerdim.Tavanıma bakardım bazen-sihirli bir yeteneğimdi ki onu istediğim her yerde görebilirdim-ve onu orada görebilmek, yalnızlığımın yerine gelebilecek en trajik ya da en güzel şeydi bana.

O zamanlar, o yukarıdayken bir şey demezdim, izlerken onun hislerimi anladığına çok inanmıştım belki de.

Ama yakınımdayken, bana bedenimin, kemiklerimin ötesinde, ruhumla bütünleşecek bir yakınlıkta hissettirirken ona çok şey anlattım, henüz küçüklüğümden ileriye hiçbir adım atmamışken.

Ben olabildiğince güzel(?) bir ailede, yalnızlığın içinde çirkin bir çocuktum, güzel(?)kıyafetlerim ve benden istenilen o güzel(?)düşüncelerin beraberinde.

Tanıdığım herkes bana mükemmel hayatımı anlatırdı gözlerinden, ben de onlara aşık olmayı, benim hayatımda yapılamayacak tüm arzularımla anlatırdım.Ona ise, güzel yalnızlığımı anlattım ve istediğim çirkin hayatı.

Ama o bana pek bir şey anlatmazdı çünkü anlardık birbirimizi, onun toprak rengi gözleri benim karanlık, siyah gözlerimle buluştuğunda bunun yettiğini hep bildim ama konuştum, yalnız kendimi sesli bir şekilde duyabilmek istediğimden.

Onu çok sevdim, çocuk sevgilerini bilirsiniz, öyle bir çokluk işte, zaten ben içimde biriken sevgiyi kimseye harcayamamıştım.

Tüm güzel yıllarım odamdaydı, onunla birlikte ya da musluktan akan suyun sesiyle ağladığımda geceleri, yine onunla birlikte.

Böylece geçti zaman, ilk kez arkadaş edindim ve onu tanıştırmayı çok istedim, ama arkadaşım sevmedi onu, görmezden gelecek ve yanımdan kaçacak kadar hatta.O gün kendimi odama kilitledim, o ise birkaç gün yalnız ve üzgün gözleriyle baktı bana, bir şeylerin olacağını hissettirebildi.

O zamanlar bu, bana yalnız bir ölümden ibaretti, o etrafımdan yavaşça yok olduğunda ve kemiklerimi kırıp ulaştığı ruhumdan uzaklaştığında.

Neden gitmiş olduğuna dair çok düşündüm fakat binlerce şey vardı, kendimi suçladım ben de ve bunu kimseye anlatamadım, yine birisi kaçsa yanımdan, onu bulamazdım çünkü.

Daha da geçti yıllarım, ben büyürken ve buna uğraşırken birkaç arkadaş da edindim bu sırada, hiçbiri onu tanımadı hem de.

Bir yetişkin olarak ona anlattığım mutlu hayatta, insanlar ve kitaplar, bambaşka şehirler ve binlerce sır vardı ama gerçek şu ki ben yalnız araştırmalarımla dolu uykusuz, bana yetmeyen günlerle geçiriyordum, zamanımın ortasını.

İşte, dediğim gibi, kafam rakamlar ve kelimelerle doluydu, kim olduğumu ve ne istediğimi bana unutturacak kadar hızlı dönen.

Oturduğum o bankta sonra, ellerimi gözlerimi kapattığım yüzümden yavaşta çektiğimde bir kalabalıkta ben, onun gözlerini gördüm, yeniden ve ilk zamanki gibi.Uykusuzluktan ölecek gibiyken o günde, hepsini unuttum ve onu aradım, her sokakta koşarak, hatta insanlara sorarak, fakat yıllardı geçen, bu yüzden yalnız gözlerini tarif edebildim, onlarsa anlamadılar beni, sıradan bir günüme fark yaratmayarak.

Gittiği gün gibi ağladım, bağırarak ve ona ihtiyacım olduğunu söyleyerek, son bir kez çağırarak onu belki.

Zamanımın ortasındaki o korkunç sıradan günlerimin birisinde o günün en önemlisi olduğunu anladım çünkü gözyaşlarımla kafamı yastığıma koyduğumda gördüğüm oydu, tıpatıp o, hafif gülümsemesiyle.Sarıldım ona, çoğu kimse bilmez ruhların sarılmasını fakat yaşadığım en gerçekçi his olduğuna yemin edebilirim.

Beni o gece tekrar o kurtardı işte, bana sarılan ruhu ve toprak rengi gözleriyle, her ne kadar benim yalvarışlarımın onun kalmasını sağlayamayacağını bilsem de, ona ulaştığım o tek vakit, zamanımın ortasındaki biricik kurtuluşumu ifade etti.

Artık yalnızlık veya dönen rakamlar gibi şeylere sahip değilim, fakat kasvetli bir sonundayım hayatımın.Onlarca katlı yıllar geçti, onu gördüğüm son geceden beri fakat yüzbinlerce kez görmek istedim onu, bir saniye de olsa buna çok ihtiyaç duydum ve sanıyorum ki bu eşitlerdi yaşanan her şeyi.

Şimdi ise yorgun düştüm, ağzımdan çıkan her kelimeden, artık kendimi sesli duymaya ihtiyacım yok.Yorgun düştüm ve gözlerim öylesine net, zihnim ise keskin değil artık.Aşık olma hakkımı doldurdum belli ki ve sevgimi harcamayı da başarabildim.Yorgun düştüm ve hayatı güzel yaralarla atlattım, güzel çocukluğumu da.

Şimdi, yeniden, tavana bakıyorum ve onu bekliyorum.İlk zamanki gibi gelip bana gülümsemesi ve ölümümü o güzel, solmuş elleriyle bana uzatması için.

Zamanımın başı onun ruhunun ruhumla karıştığı çocukluğumdaydı, zamanımın ortasında bir düşümün kurtuluşundaydı.

Şimdiyse geçen yorgunluğumun ölümünde, son anımda yine o var.Yine kemiklerim kırılacak, ruhlarımız karışacak ve o alacak benimkini.

O ve ben, ben ve o bir bütün olacağız, son karşılaşmamızda, ölüme doğru, benim hep düşlediğim zamanın sonunda.

ENGLISH

 

Numbers and words kept revolving around my head, I had no clue how to do what. At last, although I couldn’t calm my thoughts, I brought myself to a halt and sat down somewhere slowly in a moment of that day which got me feeling unimportant and tired.

All the things I had to do had accumulated and mixed up more than they are supposed to.

And with the passing of time I recognised that this day I’m so weary with my numbers and moving hands, was not alone, everyday was as such, if I’m being honest.

When I was a little kid, when I spoke to her, that woman, I used to wish this life would be entirely else. I would stare at my ceiling sometimes – this was a magical talent of mine that I could see wherever I wanted to- and to see it there, was the most tragic or most beautiful thing that happened to me to replace my loneliness. 

Those days, I wouldn’t ask anything of it when it was so high up, perhaps I firmly believed as I watched it that it understood my feelings.  

But when it was closer, my body, beyond my bones feeling like they are close enough to merge with my soul I told it many things, back when I hadn’t taken a single step forward from my pupilage.

I was an ugly child in loneliness in a family as beautiful (?) as it can be, alongside my beautiful(?) clothes and those beautiful (?) thoughts asked of me. 

Everyone I knew would tell me of my perfect life through their eyes, and I would tell them of falling in love and all my desires that cannot be done in my life. And to her, I described my beautiful loneliness and the ugly life I desired. 

Yet she wouldn’t tell me much of anything since we understood each other, her clay coloured eyes met my darkened, black eyes, I always knew this was enough but I still spoke, since I wanted to hear myself out loud. 

I loved her a lot, you know childrens loving, such abundance, after all I hadn’t spent the love building up in me for anyone. 

All my beautiful years were in my room, when I cried with her or the sound of water spilling from the tap at nights, she was with me too. 

As such time passed, I had my first friend and wanted to introduce him but my friend didn’t like her, even enough to ignore her and run away from my side. I locked myself in my room that day and she looked at me with her lonely and saddened eyes, she was able to feel something was about to heaven. 

In those days, this to me was simply a lonesome death, when she disappeared around me slowly and pulled away from my soul that it reached after breaking my bones.

I thought intensely about why she left yet there were thousands of things, so I blamed myself and couldn’t tell anyone, because if someone else was to run away from my side, I couldn’t find them.

Years rolled on further and as I grew up busying myself with this I made a few more friends in the meantime. None of them recognized her.

 

The story I told her when I grew up was happy, it had many secrets concerning people, books and countless cities but the truth was that I spent my days -which were never enough- with research and lack of sleep.  

So, as I mentioned before, my mind was full with numbers and words; these scattered so fast that it made me forget who I am and what I want.

While I sat on that bench, I gradually opened my hands which were covering my face, then I saw her eyes, in the midst of the crowd, once again, same as the first time I saw them. As I almost died of sleeplessness, I forgot all and searched for her; running in and out of every street, asking around even, but years have passed so the only thing I could describe were her eyes, and so no one really understood me, as always. 

I cried like the day she left; gasping and telling I need her and maybe called for her one last time. 

During one of the days, in the midst of my time, I understood how she is the most important thing to that day, because as I rested my head on the pillow accompanied by teardrops, all I saw was her face. Vivid image of her, exact same, with a broken smile. I embraced her, most people don’t know anything about embracing a soul, but I could swear it was the most real thing ı ever felt.

She saved me once more that very night, her embracing soul and brown eyes, even though I knew it would make no difference to beg her to stay, that very moment I reached her, was my only salvation in the midst of my time here.

Now, I don’t own turning numbers or loneliness, but I have reached the gloomy end of my life. Many years have passed since the last time I saw her but I wanted to see her thousands of times more. I craved it even a second of it and I think this would neutralize everything we’ve been through.

Now, I am tired, of every word escaping my mouth, I don’t need to hear my voice out loud anymore. I am tired and my eyes aren’t much accurate nor my mind so sharp. It seems I have reached my limit of falling in love and obviously have spent my love until now. I am tired and have overcome life with beautiful scars, also my childhood too.  

Now, once more, I look at the ceiling and wait for her. For her to come as the first time and smile at me, pass my death to me with her pale, beautiful hands. 

My time’s beginning was at the moment her soul met mine when I was a child, it was in the midst of my time at my dreams salvation. 

And now, at the death of my passing tiredness, she is present at my last moment. My bones will break once more, our souls will meet and she will take mine. 

Her and me, me and her we will be one, in our last encounter, towards death, at the very end of time, the time which I always imagined.  

 

Bunları da Sevebilirsiniz

 Soğuk bir nisan gününde pencereye vuran damlaları izliyordu Ceren. Yağmur damlaları ona geçmişini hatırlatıyordu ve içini derin bir hüzün kapladı. Kahverengi gözlerinden düşen birkaç damlayı eliyle sildi. Gün henüz yeni ağarmıştı. Ceren her sabah olduğu gibi erkenden uyanıp egzersizlerini yapmıştı. Siyah kupasındaki şekersiz sabah kahvesini yudumluyordu düşünceli bir şekilde. Bundan sonra günlerinin nasıl geçeceğini merak …

Share

In our three year publishing life, as İlkyaz we’ve been able to bring to light and unite over 300 young writers, under the age of 35 and some even under 15 years of age! We created joint ventures with them, provided honorariums, amplifying their insights to nearly 7thousand readers on average a month, translating our …

Share

Kanadı kırılmış bir kuş Ölümden beter hali Toprağa tutsak olmuş Aklı kalbi gökte… Diğerleri süzülmenin verdiği huzurdan söz edecekler Sanki hiç yan yana olmamışlar gibi… yukarıdan bakıcaklar Gözü hep yüksekte olucak, Başı hep yukarıda.. denizdeki yansımanın güzelliğini anlatacaklar Sanki O hiç görmemiş gibi Ve o dinleyecek Hiç uçmamış gibi

Share
Önceki / Previous On the Iconıc Fırst Line of "One Hundred Years of Solıtude"
Sonraki / Next Anthony Bourdaın - Don’t Eat Before Readıng Thıs (1999)