şimdi bir şiir yazacağım su ısınmadan, kahve icat olmadan
ve mürekkep kurumadan. bir halı işlemeyi ne kadar isterdim…
bunun için bir şiir yazacağım. kırmızıyı morun altından geçireceğim,
kaç defa olduğunu hesap etmeden. ama her defasında hatırını
sayacağım, belki saçlarını anacağım, kaynayan suya modern
kahveler yaftalayacağım…
bu sırada bir adam uyanıp karısını öpecek gırtlağından
geç geceye bir iç geçirecek, belki onuncu çocuğunu sevecek.
usulca geçirecek pantolonu ayağına, sokağa düşecek. akşamdan
donma bir buz parçasına basacak ‘kıtırttt’…
şehirlerce uzakta bir adam senkronize fındık kıracak sağlam dişiyle,
aynı dişle son birasını açacak…
karşı evde bir dilber, hikayesini yazarken tam otuzuncu paragrafında
tıkanacak. ben aynı anda kendime bir not düşüyor olacağım:
‘aynı nehirde iki kere tıkanılmaz’ bunun doğruluğunu tartışmayı
Şu dilberin roman karakterlerine bırakacağım. İsfendiyar’ın âmâlığı da
gelecek bir ara aklına ama çabucak unutacak kendi
kendi kör hayvanını yaratacak…
sonra hepimiz uykudan azadelik isteyeceğiz, süte karşı
kahveyi savunacağız, tembelliğe karşı emeği…