dolaştım,
yedi kıta bir dünya..
gördüm iklimlerini
saydım adım adım
iki insan arası uzaklığı
-bir gözden diğerine
birkaç bin
kilometre hüzün
kilometrekare yüz(ün)ölçümü-
ihtiyarlığıma büyüyüp
çocukluğuma düştüm
düşe-kalka yürüdüm
koştum düşe-kalka yedi kıta
bir çocuğu düşümde gördüm..
kömür karası, mısır püskülü, kir tutmuş beyaz
buğday tanesi rengi insanlar gördüm
gördüm
tenin rengini,
rengin renge verdiği hasarı… da
bir çocuk düşünde öldüm..
konuştum
her tene kendi renginde
her renge kendi dininde
bir çocuğu düşlerimde uyuttum..
-ölmeden büyüyebilsin diye-
konuştum pas tutmuş sesimle
konuştukça pas kustum.. sustum..
çift su verilmiş çeliktim oysa…
her tanrıyla yeni bir savaş
her savaşla çoğala çoğala -azalırken çocuklar-
pas tuttum
koştum
bağır-çağır susarak pasımı dilimde
kaçtım
yedi kıta,
yedi iklim,
yedi bölge
kaçtım
sökerek çivilerimi çarmıhımdan
ikiye böldüm kızılkanımı
kaçtım firavunlardan
boynumdaki ilmeği ömrüme ilikleyip,
su verip darağacımın köklerine,
dallarına tutunarak, kaçtım
apolet tanrısı generaller,
koltuk sevdalısı iktidarlardan da
bir çocuğun bedeninde vuruldum..