İlkyazıları: Charles Baudelaire ve Kötülüğün Çiçekleri 

Baudelaire’in Emile Deroy (1920-1846) tarafından 1844’te çizilen portresi

 

Baudelaire’in Emile Deroy (1920-1846) tarafından 1844’te çizilen portresi. 

Ünlü Fransız yazar Charles Baudelaire 9 Nisan, 1821’de Paris’te doğmuştur. 1857’de yayımlanan Kötülük Çiçekleri’nin yanı sıraAvrupa’ya tanıttığı Poe çevirileri ve eleştirel yazılarıyla da19. yüzyılda edebiyatı yenileyen en önemli modern ustalardan biridir 

İlk eseri olan Salon de 1845′i

24 yaşında, Baudelaire Dufaÿs adı altında yayımlamıştırYalnızca 500 kopyası basılan bu kitabın çoğu kopyasının yok edildiği şair Champfleury tarafından iddia edilmiştirEdebiyat sahnesine bir giriş olarak Baudelaire’in bu ilk kitabı bir şölen raporu gibidir.Diderot ve Paris’in ünlü salonlarının etkisin üzerine genç ve  hırslı yazar yaşıtlarına kendi estetiğini tanıtarakşiirsel bir manifesto tadında bir eser ortaya  çıkarır 

Kitabın bir kısmına buradan ulaşabilir, tamamı buradan satın alabilirsiniz.   

Yazarı asıl üne kavuşturacak olan eser ise 1845’te yani Baudelaire 35 yaşındayken yayımlanan Les Fleurs du Mal  yani Kötülük Çiçekleri olacaktır 

Baudelaire’in annesinden 30 yaş büyük olan babası şair altı yaşındayken ölür. Yazar annesine olan yakınlığıyla bilinir (ilişkileri yazarın yaşamından sonra ortaya çıkan mektuplarında belgelenmişir)  

Lyon’da eğitim gören Baudelaire,14 yaşında bir askeri okula gönderilir. Mezuniyetinden kısa bir süre önce derste arkadaşı tarafından kendisine verilen bir notu göstermeyi reddettiği için okuldan atılır. O zamanki bir sınıf arkadaşı tarafından “aramızdaki öğrencilerden çok daha has ve güzide”* olmasıyla hatırlanacaktır.Sonraki iki yılını Paris’in Latin bölgesinde yazarlık kariyeriyle cebelleşip borçlanarak geçirmiştir.   

1839’da sonunda diplomasını aldıktan sonra, erkek kardeşine “Hiçbirşeyle meşgalem yokmuş gibi hissediyorum”*der. Üvey babasının kendisine biçtiği hukuk veya diploması alanları yerine Baudelaire edebi bir  kariyer kovalamayı seçer. Annesi yıllar sonra bu etkiyi şu sözlerle hatırlayacaktır: “Ah, bin kunduz! Charles kendisini üvey babasının rehberliğine bıraksaydı kariyeri bambaşka olurdu. Edebiyatta bir ismi   kalmazdı, bu doğru, fakat belki üçümüz de daha mutlu olabilirdik.”*  

Üvey babası miskinliğinden ötürü Baudelaire’i 1841 yılında yani 20 yaşında Kalkutta Hindistan’a bir yolculuğa gönderir. Yolculuk süresince tanıklık ettiği deniz, yelkencilik ve limanlar ileride şiirlerinde sıklıkla yer alacaktır. Fakat Hindistan’a ulaşamadan 1842’de Paris’e döner ve Kötülük Çiçeklerinin ilk şiirlerini yazmaya başlar. Eline yüklü bir miras parası geçer fakat birkaç sene içerisinde çabucak çarçur eder. Ailesi 1944’te açtıkları bir davayı kazanarak mahkeme kararıyla Baudelaire’e finansal işlerini kontrol etmesi için bir avukat atamayı başarır ve hayatının sonuna dek cep harçlığını bu avukattan alacaktır.    

Gelirini arttırmak için Baudelaire birçok dergiye sanat eleştirisidenemeler ve izlenimler yazmıştır. 1854’te Edgar Allan Poe’nun şiirlerini Fransızca’ya çeviren yazar, Poe hakkında “ikiz ruhum“* demiştir.   

 

 

Kitabın hangi şiirlerini diğerlerinden önce yazdığını öğrenemesek de 20 yaşında başlayıp, 35 yaşında yayımladığını ve JeanneDuval adlı bir kadına aşık olduktan sonra “Kara Venüs” isimli kısmını tamamladığını biliyoruz. Sizinle de bu kısımdan bir şiirinin çevirisini paylaşmak istedik.İngilizce’den çevirisini ben yani Ege Dündar Fransızca’dan doğrulamasını ise Danışma Kurulu Üyemiz Halil Gediz gerçekleştirdi.                     Kör Talih adlı şiiri aşağıda üç dilde okuyabilirsiniz:  

 

KÖR TALİH 

Çeviren: Ege Dündar & Halil Gediz 

 

Bu ağır yükü sırtlamak için  

Ah Sisifossenin yiğitliğin gerekli 

Yürek buna talip olsa dahi, 

Maharet çetrefillidir ve zaman aceleci. 


 

Şanlı türbelerden uzak, 

Issız bir mezarlığa doğru, 

Kırık bir tamburduryüreğim  

Cenaze marşıyla atar. 

 

Bir çok gömülü cevher yatar  

çoktan unutulan derinliklerde 

Kazma darbelerinden ve keşfedilmekten ırak;
 

Nice çiçek filizlenir sürgünde* 

Parfümlerimahrem bir asudelik gibi 

Issızlıkların içindeenglinlikle.
 

 

*Sürgün: Yeni süren filizBakınız. 

 

Ill Luck  

 

This heavy burden to uplift,
Sisypus, thy pluck is required!
And even though the heart aspired,
Art is long and Time is swift.

Afar from sepulchres renowned,
To a graveyard, quite apart,
Like a broken drum, my heart,
Beats the funeral marches’ sound.

Many a buried jewel sleeps
In the long-forgotten deeps,
Far from mattock and from sound;

Many a flower wafts aloft
Its perfumes, like a secret soft,
Within the solitudes, profound. 

 

Le Guignon 
 

Pour soulever un poids si lourd 

Sisypheil faudrait ton courage !  

Bien qu’on ait du coeur à l’ouvrage 

L’Art est long et le Temps est court. 
 

Loin des sépultures célèbres 

Vers un cimetière isolé 

Mon coeurcomme un tambour voilé 

Va battant des marches funèbres 

 

Maint joyau dort enseveli  

Dans les ténèbres et l’oubli 

Bien loin des pioches et des sondes ;  

 

Mainte fleur épanche à regret  

Son parfum doux comme un secret  

Dans les solitudes profondes. 

 

 

Kaynakça: 

https://www.biography.com/writer/charles-baudelaire 

https://en.wikipedia.org/wiki/Charles_Baudelaire#cite_note-7 

Bunları da Sevebilirsiniz

Uzaklardan gelecek olanlar var. Yakamozlarda çoğalıp, Şafaklar sökerken yola çıkanlar var. Uzak diyarlardan göç edip, Kilometrelerce yol aşanlar var. Ellerinde keskin kılıçlar yahut mızraklar ile, Bizlere doğru ilerleyenler var. Korkusuzca adım atanlar, Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar var. Ellerinde gitar ile polislere yürüyenler var, Cesaretle bağıranlar da. Uzaklardan gelecek olan yolcular var, Dağları aşanlar… Yüreklerindeki ateşleri …

Share

As İlkyaz, we work to introduce three young writers every issue.We translate these works, which are made up of a short stories or poems, into English and endeavour to introduce them to readers outside of Turkey. This exchange, we hope, will create new audiences for our writers in the world arena and introduce them to …

Share

Parlama batıdan doğacaksan Tersine güneş Nemesis bizi yiyecek Kaçın dünyalılar dünyadan Parlamaz doğunun açık avucu yoksa Doğrudan aç karanlık Bize mi kaldı renkler, istemeyiz Dilerseniz çağıralım siyahı Bu kadar aymaz olmamalı Sonsuz minnet kırmızı cüceye Varlığın renkli halinden memnun olmasak da Bilmek gerek Yokluğun ne karanlığı var Ne de rengi Yokluk Renksiz, tatsız, kokusuz, dokusuz …

Share
Önceki / Previous ‘How much you are hated ıs how much you are free’: how Azerbaıjan’s underground wrıters fıght for ındependence
Sonraki / Next Boşluğun Gözleri / The Eyes of Emptıness