Sabah
Bir kadranda iki ok diş dişe
Ellerimizde gres yağları,
Alnından öperdik ölümü.
Ticarethane camlarında seyredip yüzümüzü
Akşama kadar sakal eskitirdik
Ve eskirdik camın bizim bildiğimiz bütün çizgileriyle
Defterlerde ismimizin karşısında soframız
Mürekkep yer mürekkep içerdik
Midemize bir şenlik olduğu söylenirdi
Haberimiz yok.
Kapının ardında yavan bir gürültü,
Sindirilirdi keten elbiseler altında kararan vücutlarımız.
Tok olduğu söylenirdi para babalarının,
Haberimiz yok.
Tüm bunların yanında
Yalnız pazarları avucumuzun içinde yaşamak
Yıkardık duvarlarını evimizin ,
Güneşi ve umudun hasını selamlayarak.
Dawn
One a dial, two arrows are head to head
Grease oil on our hands
We used to kiss death on the forehead.
Watching our faces reflected on trade house windows
we wore out our beards until sundown
and we got worn out with the lines on the windows we were aware of
On notepads our tables set across our names
We ingested ink and drank ink
They would say there’s a parade in our stomachs
We never knew about that.
Barren rumble outside the door,
Our bodies darkening under linen dresses were assimilated .
They would say tycoons were well fed,
We never knew about that.
Besides all of this
To experience lonesome bazaars in our palms
We would tear down the walls of our houses,
Saluting the sun and the pure kind of hope.