Duvara dönüp yaşayamayacağımı bilirsin Süreyya
Mağaradan elbet çıkacağım
Bakir ormanlara karışacak ıslığım
Soluğum yağmurla bir olacak
Tepelere ve denizlere soluyacağım

Buklelerin, en sert lodostan çok sarsar beni
Gözlerin pusulamı bozar
Sen çölde bir vaha mısın Süreyya
Sesin ipekten bir parşömen

Hangi elçiye güvenilir Süreyya
Hangi makam hak edebilir seni
Devlet abartılmış bir şirket midir
Yoksa sen de mi bilmiyorsun her şeyi

Sakınılır, kaçılır, saklanılır
Fakat konuşurken seninle
yahut anlatırken sana
Hiçbir sessiz harfi yutamam Süreyya
Halkına bakan bir başkan kelimeleri yutamaz
Ve başkanına bakan bir halk da.

Eskimeyecek değilsin
tabir-i caizse
“Bir gülün eskidiği kadar”
ama elbet, eskiyeceksin
o vakit
Sana mecazlardan ve sürrealist poetikalardan kaçınarak açtığım göğsümü hatırla
Aldığım derin ve hırıltılı nefesleri
dumanın akciğerlerimde tutunduğu ağaçları hatırla

Sen çağlayan bir ırmak mısın Süreyya
Dumanlı dağ mısın
“ekmek misin, aş mısın”

iki bin sene evvel çağırdığım türkünün meçhulu olmaz mısın Süreyya
hiçbir efsanede geçmese ismin
kimse bilmese gözlerin kaç fersah görür
Sen dört müsün Süreyya
beş misin
yedi misin

sen hiç takılıp düşmez misin Süreyya
sinirlenip kalp kırmaz mısın
Tavus kuşlarını besleyip tavuklara hayranlık duymaz mısın

Sen duâ mısın Süreyya
geçerken dönüp bakmaz mısın

Gemiler koca dağlara çarpar, batar
gözler birbirine değer, erir

korkma! vurmayacaklar Süreyya
vuramazlar, güçleri yetmez
ya parmaklarına diken batar
ya tetiklerine gözyaşı

İstanbul kırmızıya ve geceye vurgundur ya Süreyya
Hani benim sana vurgunluğum daha içli ve ağlamaklıdır ya
kuvars ne garip bir taştır ya
Bırak da soluklanayım

Ayvanın çiçeği solmadan yârim…

Hesaplaşma

Ey, üflediğim sigara dumanıyla kirlenen dünyanın insanları!
Affedin beni
Affetsin beni kırgınlığında bir tutam payım bulunanlar ve affetsin diğerleri.
Ben,  derviş doyuran bir şeyh olamadım.

İnsanlığın topraktan çanaklar yapmaya başladığı günden
Doktorların reçetelere hep aynı ilacı yazdığı günlere kadar
Değişip duran hiçbir şeyin şahidiyim.
Şahidim iki insanın sevişmesine
Gözlerimle görmeden.
Gecelerimin uykuyla geçtiği günlerden beridir bilirim,
Bir kör olarak yaşasaydım bile
Güzel, çok güzel
Diyecektim göğün maviliğine
Çünkü ben sanatın sanat için yapıldığı bir çağa doğdum
Kaygısızlık kaygısı taşır şımarık neslim.
Tek başınalıktan başka şey bilmeyen insanlık
Kardeşlik şarkıları söyler benim çağımda

Sevemedim yaşamak dediğiniz mübadeleyi
Ne olur,  almayın beni aranıza
Benim türkülerim ıslıkla söylenir
Ritimsiz atar kalbim ve tiksinir olduk olmadık şeylerden

Ben kemikle meşruyum lakin anlayacaksınız
calivariamın toprağa karıştığı gün:
İnsanoğlu vardan da ötedir.

Eğer bittiyse hesaplaşma
Doyurduysa sizi cevaplarım
Korkarım, adım bir bahar mevsimi gibi
Diğerleri gibi
Evet vardı öyle bir şey fakat neydi…
Diyerek sızlayacak hafızalarınızda bazı bazı.
Hiçbir zaman netleşmeyecek bir hatıra olmanın gururuyla yazacağım şiirlerimi işte o vakit.
Ne olur,  affedin beni.

Bunları da Sevebilirsiniz

Ömrüne katıp arzuyla sunulan gerçeği Çocuksu heyecanı bastırıp yüreğine Sabahın kör, dilsiz vakti Yeni bir şehrin acemi telaşıyla Çıkmamışken henüz yola İmzasız, imlasız ve imkansız Bir veda mektubu oyuyorum Ezgisel hafızadan Anın uzayıp giden sonsuzluğuna. Beklemek olsaydı oysa Baharını tablasında taşıyan çiçeğe Kokusunu veren Beklerdim! Tanımaksa İsimsiz bir kokina tanırdı seni. Masanda kırk derece bir …

Share

Animated adaptation of a commencement speech given by George Saunders at Syracuse University, May 2013.     Cast & Credits Produced By: Above Average Adapted By: Tim Bierbaum Video Created by Serious Lunch: Tim Bierbaum Billy Keenly John Milhiser Anthony Miale Robert Officer Narration by George Saunders Illustrated by Tim Bierbaum Above Average Producer: Celeste …

Share

Sönmüş ışıkların unutulduğu, parlayan yıldızlarla çevrilmiş siyah bir hiçlikte doğdum bugün.  Tenimde kan, ruhumda toprak var. Ellerim tutmuyor, gözlerim hiçliğe bakıyor ve yalnızca ağlıyorum ilgiye, sevgiye, açlığa. Zaman umarsızca yapıyor işini ve geçiyor beni görmeden.  İşte şimdi sanatçısı Tanrı, korsan yazarı insan olan kitaplara ve paraya hizmetçi yeminli ellere budanıyorum: “Doğrul! Doğrul! Doğrul!”   Hatalar yapıldı, bir süre sonra …

Share
Önceki / Previous YAĞMURUN ALTINDA ERİYEN MASKE
Sonraki / Next MEMED EFENDİNİN DÜŞLERİ