TÜRKÇE

organlarını bağışlamaya bile takati yok ölülerin

l. tragos
son kez hıçkırıklı bir gel oluyorum
içimin girizgâhlarında pabuçlarının çamurları
fezaya feda ediyorum bütün isimlerini ölülerin
bu masum tabletlere işlenmesin isimler
kimse bakmasın camlara ve kaşıklara
nazarlarına perde çeksin üçüncü göz sahipleri
duygusuz bakışlarında iniyorum geceye
güneşten

ben senin alnının yazısında ismimi öptüm kendimin

dudaklarım yara oluyor her gün seni ölmekten
ellerim nasır
ben iğnesi kırılmış kalpli bir cesetken
hiçbir anlamı kalmıyor ipin ucunu kaçırmamın
zervan kuyusunda başı bağlı bir tarak gibi
sana çözülüyorum
uyandır suları uykusundan
kınalı köpükleriyle gözlerimi boyuyorlar

bir çay bardağı kır düzelsin zaman

birin ikiden büyük olduğunun kanıtıdır aşk
aşk bittiğinde ancak matematik haklı çıkacak
hiçlik hiç yere sonsuza sığacak
hep yâre kan her gülüş yeni bir imtihan.
bütün moda akımlarına inat seni derime işliyorum
eski bir davulcu sanki beni çalıyor düğünlere
uzaktan sesim… hiçte güzel çıkıyor
kim çalsa

kimsesizler dediğimiz için sarılıyorlar sevgililerine
kimsem diyerek
her kimsem önemin yok

ll. oidie
varsın yıkılsın varlık düze çıksın bu darlık

ticari gemiler gibi duygusuz artık yolcular
ve lüks taşıma şirketleri gariban hamalları çalıştırıyorlar
ne yazık, ne yazık modernizme
ne yazık ekmeksiz pastacılara

şimdi hangi çukurun yarasına kum olacaksın sen

oysa aşklar hep yalandan biter
anlamıyorsun beni spinoza
seni kimse anlamıyor
ben bedenimi sende terk edersem sen
sözünü dudaklarımda ara

güneşle oynama yavrum üşürsün. Ay
parçası soyadınsız bir çocuk doğarken
doğarken rahminden en sahipsiz acınmış
gibi duran
ay olacak tabi güneşin çocuğu
sen tutul/a/mayan hazır dil-
eklerden kayarken

dolmuşta beş dakika kayıp uykuda kazanç
zamanı öldürüyorum senli uykularımda

cellâtların şiirini ben yazacağım
bir cellât anası olmanın evlatsızlığını anlatacağım sana
matemi kucakla acıyı öldür
bir sünger gibi çek beni avuçsuzluğuna
destelerce şiirler birikti tanelerce değil
bir tohum gibi çatlıyorum güneşsizliğinden
fersah fersah küçülüyorum kendimde
kırk yılın başında yazıyorum 41 kere..

adayarak sinopsisini hayatın
mon/ş nin avukatlığını soyunuyorum cübbemden
nereye kilitlensem oraya anahtar oluyorum

sen hiç bana uyudun mu çözerken saçlarını yastığa

kılı kırk yar
kırka dokunma.
münzevi bir yalnızlıktır elinden kurtulan
parmak izlerinde taşıdığın kimliğinden sıyrıldığında
tuz olup mühürleniyorum mektuplara
her şiirde adım kan kokuyor
bir sığınağı olsa düşlerimin
düşmek düşlemekten daha az acı verebilirdi
…ama…
düşmekten alamıyorum kendi aklıma kendimin

düştü saat kırıldı zaman

hücrelerinde tenha bir ayna oluyorum
görülürsen insan olduğumun kanıtıdır bu
sen hala yokluğuma mı titriyorsun
içimde körebe oynayan zambaklara inat
bu kışa hasret bir yıldız gibi kayıyorum ışığıma
gözbebeğimde bir ağlamak tutuyor kirpiklerimden

beni artık ıslatma dudaklarında
unut diyorum

yaşamak tek heceli bir şiir gibi çıkıyor rahminden dudakların
ölmek çok ciltli bir kitabe gibi gizleniyor toprağa…

ENGLISH

Tragedy – Muhammed Şara 

Translated by Ege Dündar 

 

The deceased didn’t even have the guts to donate their organs  

 

  1. Tragos

 

For the last time I turn into a sobbing wish you were here  

Your muddy shoes within my inner prologs 

I sacrifice the names of all the deceased to outer space 

Names mustn’t be carved upon these innocent tablets  

People mustn’t see into windows and spoons  

Let the possessors of third eyes draw the curtains on their nazar* 

I descend on the night upon their unemotive gazes 

From the sun 

 

I kissed my own name in the destiny carved on your forehead** 

 

My lips are chapped from dying your deaths every day 

My hands are calloused  

When I am a cadaver with a broken needle and a heart, 

There’s no meaning left to losing the thread  

Like a head scarfed comb on the well of Zervan**  

I unfurl to you  

Awaken the waters from their sleep 

They’re pulling wool over my eyes  

With their hennaed foams  

 

Break a teacup so time may mend 

 

Love is the proof that one is larger than two  

When love is done for, only math will stand corrected 

Nothingness, for no reason, will fit into eternity  

Always blood for the lover, each laughter a new trial. 

Against all fashion trends, I embroider you to my skin 

An old drummer seems to be playing me at the weddings 

My voice from far away… sounds good within nothing  

Whoever is playing  

 

Because we call them orphans, they embrace their lovers  

Saying my somebody 

Whoever I am, you don’t matter 

 

  1. Oidie

Let this existence come to fall, let this hardship weather the storm  

 

Passengers are apathetic as commercial ships nowadays 

And luxury removal companies enslave wretched porters 

What a shame, such a shame on modernism 

What a shame for breadless pastry cooks
 

Now which pit will you remedy with your sands
 

When in fact, love affairs always begin to end from lies 

You don’t understand me Spinoza 

No one gets you 

If I leave my body with you then you 

Seek your promises on my lips
 

Don’t play with the sun my young one, you will get cold.  

When a beautiful child is being born, like a piece of the moon 

without your surname 

Born from its womb, resembling your most abandoned pain 

Of course the sun’s child will be the moon  

As you slip and slide  

From ready-made wishes which can’t be kept
 

Losing five minutes on the minibus, winning in sleep  

I kill time with my dreams of you 

 

I will write the poetry of executioners  

I will tell you about the orphanage of being an executioner’s mother 

Embrace the lament and kill the pain  

Pull me like a sponge towards the lack of your palms 

There are bundles of poetry building up not just a few 

I am crackling like a seed from the lack of your sunlight 

I am shrinking by a long chalk within myself 

After 40 odd years*** I write the 41st.. 

 

By dedicating the synopsis of my life  

I proceed to act as the attorney of mon chéri 

Undressing my robes 

Wherever I am locked in, I become the key for it 

 

Did you ever sleep for me, untangling your hair on the pillow
 

Split hairs 

Don’t touch the 40 

It is a sequestered loneliness that got out of your hand 

When you shed your identity, which you carry on your finger prints 

I turn into salt and get sealed in letters  

In every poem my name reeks of blood 

If my dreams had a shelter 

Downfall would have hurt less than dreaming 

…yet… 

I can’t keep myself from falling into my own state of mind
 

The clock fell and time, it fractured
 

I turn into a desolate mirror inside your cells 

If you are seen, this is proof that I am human 

Are you still shivering from my absence 

Against the lilacs playing blind man’s buff inside me 

I slide towards my light like a star longing for the winter 

From the apple of my eye, 

A cry takes hold of both my eyelids  

 

Don’t wet my name on your lips  

I’m saying forget 

 

To live springs like a poem with a single syllable from the womb of lips 

To die hides in the soil like voluminous tablets. 

 

 

*Nazar is an eye-shaped amulet believed to protect against the evil eye. 

** Zervan is known as the god of time in Zoroastrianism. 

***Destiny/Alın Yazısı, the original phrase used; “alın yazısı“; literally translates to “writing on the forehead” in Turkish 

****Turkish saying that implies lack of frequency aka “once in a blue moon” 

Bunları da Sevebilirsiniz

Source:  LitHub via SJP For Hogart By Claire Adam, February 19 2019   Time Passes Differently in the Tropics I have come very late to the work of Gabriel García Márquez. I cannot quite explain why it has taken me so long to read one of his books: perhaps there was too much of a sense …

Share

Öyle görünüyor ki yazma zanaati ile ilgili her usta yazarın kendine özgü bir sırrı var, ama bunların içinde belki de en kalıcıları Alman edebiyat eleştirmeni, filozof, deneme yazarı Walter Benjamin’inkiler. İşte, Benjamin’in yazarlık tekniğine ilişkin olarak sunduğu on üç temel ilke:  Büyük bir iş için kolları sıvayan kişi kendine karşı merhametli olmalı, ancak sonraki çalışma öncesinde …

Share

“Neneka, hani anlatacaktın? Söz vermiştin?” Kara fırının başında dikilen kadın, yumuk yumuk olmuş gözlerine dolan buharları itercesine ellerini havaya kaldırdı. Soba kısmına attığı odunları maşasıyla karıştırdı. Hemen yan odacıktaki fırının kapağını açıp yuvarlak tepsiyi çekti. Kabaran mısır ekmeğinin kızarmış kısmından kaçak bir parça kopardı torun. Ellerinin içinde bir o yana bir bu yana atarak soğutmaya …

Share
Önceki / Previous Hisham Matar - Misafirler (Edward W. Said Anma Konuşması, 2018)
Sonraki / Next ÖZDEMİR ASAF VE 20 YAŞINDA KALEME ALDIĞI ŞİİRİ: SULARDA RÜZGÂR