TÜRKÇE

 

Üç kedi tanıdım bulutlarda gezen. Ellerini birbirine vermiş dans ediyorlardı. Başlarında yıldızlardan
taçlar, patileriyle dünyayı döndürüyorlardı. Üç kediden biri bir gün yeryüzüne bakıp gülümsedi, haydi
bir oyun oynayalım dedi. Bu dağları taşları görüyor musunuz? Vadilerin içinden akıp giden suları? Ya
şu ormanları, okyanusları… Bunlara bir şey gerek, olsa olsa bir akıl gerek. Bu akılın da bir şekli şemali,
bir yüzü olmalı bir cüssesi. Bir ağacın altına uyuklayan bir çocuk koydular, uyumuyordu aslında, yeni
açmıştı dünyaya gözlerini. Kaldırdı başını, baktı gökyüzüne. Ah, ne kadar güzeldi! Bu engin mavilik,
sonu gelmez bir sema… İnsanı yaratan kedi indi aşağı, dolandı ayağına. Artık, dedi, artık sümbüller
koklanacak, şelaleler duyulacak, günbatımları seyredilecek. Her şey olması gerektiği gibi olacak.

Bir sümbülün yanına gitti çocuk. Eğildi, kokladı. Başka bir şey yapma hevesine girmedi. Dolandı
yalnızca kırlarda akşama kadar. Başka bir şey düşünmeden, başka bir şey hissetmeden. Henüz
yapacak kuvvette değildi bunları. Bir şelalenin yanına geldi, suları uzun uzun seyretti. Akşam olunca
ağacının altına geri çekildi. Yüzünde büyük bir mutlulukla uykuya daldı. Hiç rüya görmedi.
Uyuduğunda yaşadığına dair bir anı bile yoktu zihninde. Bu, gökteki kedilerin dikkatini çekti.

Bir başka kedi gecenin karanlığında aşağı indi, çocuğun önüne yavaşça eğildi. Mırıldanır gibi kulağına,
içine düşüncelerini verdi. Çocuk irkildi, kaşları çatıldı. Elleri titredi, sonra tekrar gevşedi. Uyandığında
elinin altında kedi mırıldanmaktaydı. Ona baktı, yalnız bu sefer saf, katıksız bir sevgiyle değil. Güneş doğuyordu arkasında dağların, güzelim vadilerin, ovaların… Onları bir gün önceki kadar etkileyici bulmadı. Sümbülün yanına gitti tekrar. Kokladı. Neden böyle kokuyordu bu çiçek, başka bir dünyadan
mı gelmiş olması gerek? Her attığı adım bir başka adıma bağlanıyordu, peki neden? Soruları boldu,ama cevaplayacak bir kişi bile yoktu.

Böyle böyle akşama kadar dolaştı çocuk. Gözlerinden bir kargayı bile kaçırmadan. Bir damlayı bile
heba etmeden içti avucundan, önüne eğildiği şelalenin. Kulaklarına verdiği ziyafeti dinledi. Tam mutlu
olacaktı ki, o kaşları tekrar çatılıverdi. Su böyle nereden gelir, nereye giderdi? Tepenin ardına çıksa
sudan bir şehre mi girerdi? Ya bu ağaçlar, ne zorları vardı da kuşatırlardı onu böyle, çiçekler topraktan
çıkmaktan usanmaz mıydı? Ya güneş sürekli doğmaktan, batmaktan? Sular akmaktan, akmaktan,
akmaktan…

Güneş kaybolurken gökyüzünde, döndü bizim çocuk tekrar kendi inine. Kafası karışık, gözleri oynak,
zihni bir an bile yerinde durmazken, huzursuz bir uykuya daldı. Kedilerden sonuncusu sinsice yaklaştı.
Kuyruğunun bir sallayışıyla onu bu dertten kurtaracaktı. Sokuldu iyice koynuna, kulağına fısıldadı.
Artık, dedi, artık bir şeyler isteyeceksin. Böylece istenç bir rüzgar oldu, çocuğa kuruldu. Şimdi anlamaya başladı rüyalarının anlamını. Gözlerini açarken daha kendinden emin, ufka bakarken daha kuşkuluydu çocuk. Koynundaki kediye baktı. Boynundan tutup kaldırıp attı. Bununla da yetinmedi, bir sıkışıyla boğazını, çıkıverdi kedinin canı. Sümbülü koklamak için eğilmedi, bir çekişte çıkarıp kopardı. Şelalenin yanına gittiğinde orayı hala sevdiğini fark etti. Ama bu sefer farklı bir sevgi. İnsana ait bir sevgiyle seviyordu artık çocuk, istençli bir sevgiyle. Bunların hepsinin onun olmasını istediğine karar verdi. Hepsini ve her şeyi istiyordu. Suyun her bir damlasını, toprakta yatan her bir çiçeği ve en çok da gökyüzünün hükümdarı güneşi. Hepsine sahip olacak, hepsine hükmedecekti.

Gökyüzünde dans eden kediler mutsuz, umutsuz, bakakaldılar yeryüzüne. İki gün önce saflıktan
yarattıkları bu yaratık ne hale gelmişti böyle? Sev, serpil; düşün, taşın; iste, arzula.

Rüyalar gören insancık tekrar bir rüya uğruna yattı yatağına. Ama istenç öyle bir sarmıştı ki onu,
girmedi gözüne uyku. Bir o tarafa döndü, bir öbür tarafa. Sonunda gidip kendini vurdu.

ENGLISH

I knew three cats wandering around the clouds. They were dancing hand in hand. Starry crowns on their heads, turning the world with their paws. One of the three looked at the world once and smiled, said let’s play a game. “Do you see those mountains and rocks, rivers coming from sheer vales? Or the deep forests, clean oceans… They lack something, something called a mind. And this mind should have a shape and a heart.” They put a sleeping boy under a tree. Though he wasn’t sleeping, he had just opened his eyes. The kid lifted his head, looked at the sky. Oh, how beautiful it was! This wide blueness, a never-ending heaven! The cat who created him landed on the ground, groveled to his knees. “From now on,” it said, “from now on the flowers will be smelled, the waterfalls will be heard, and dusks will be watched. Everything will be as it must be.”

The kid crawled himself to a lily. Bowed, smelled it, and didn’t feel like it anymore. Wandered around the field till dusk. Not a thought more, not a feeling more. For he wasn’t able to do so. Came near a waterfall, watched it flow for a while. When the sun set and the dark settled, he drew back to his birth tree. Slept a dreamless sleep. There were no memories of his life in his mind. This got the attention of the cats above the night.

Another cat landed among the dark, bowed upon the child and just like a mutter, gave him his thoughts. The kid frightened, scowled. His hands shook rapidly, then rested on the grass. The cat was still purring under his hand when he woke up. He looked at it; but this time, not with a pure, naïve love. The sun was rising behind the mountains, those lovely vales, behind the plains… behind everything possible. He looked at them but didn’t find them as charming as he did yesterday. He went near the lily again. Smelled. Why did it smell like it, can it be from another planet? Every step he took connected to another and his being was like no other. But why? His questions were plenty, yet to answer there was nobody.

He wandered around restlessly, asking everything a question but never getting an answer. Never missed a crow, never spilled a drop of water from the river he drank from his palms.  Listened to the waterfall, feasted with it. Just as he was going to be happy, his brows knitted again. Where did the water come from and where did it go? If he was to go up the hills, would he reach a city of ale? Or the trees, why do they keep surrounding him like an army, don’t the flowers never get bored from blossoming? Or the sun, from rising and setting? Or the water, from flowing, flowing, flowing…

As the sun was getting lost under the deep dark, he turned to his old bark. His mind confused, eyes loosed. He slept a restless sleep. The last of the cats came near him insidiously. He would save him from his nightmares with a swing of its tail. He nestled in his chest, whispered in his ear. “From now on,” he said, “from now on you will want something.” So, conviction became a wind and nestled against the kid. That was when he understood the meanings of his dreams. More sure of himself as he opened his eyes and was more doubtful as he looked at the orange sky. He looked at the cat sleeping on his chest. Lifted him from the neck and threw him away. With him squeezing its neck, the life of the cat pegged out. He didn’t bow to smell the lily this time, teared it apart from the soil at once. He realized that he still loved the water, when he reached the river. But with a different kind of love this time. He loved with a love which belonged to a human being, a love full of desire. He decided that he wanted everything to be his own. Every drop of the rivers, every leaf of the lilies and most of all, the ruler of the skies, the sun. He would have them all and rule them all.

The cats dancing in the sky, joyless and hopeless stared at the land for a while. What had become of the creature that they made from purity just two days before? Love, thrive; think, question; want, desire. The human was complete yet frightening.

The kid went to sleep with a wish for a dream. But will had wrapped him so tight, he couldn’t sleep for a trice. Shuffled right and left. And at last, shot himself in the head.

 

Bunları da Sevebilirsiniz

İlkyaz ile her ay öncelikli olarak üç genç yazarı tanıtıyoruz sizlere. Bir öykü veya birkaç şiirden oluşacak bu eserleri İlkyaz gönüllüleri olarak İngilizce’ye çeviriyor ve dünya kamuoyuyla tanıştırmak için çabalıyoruz. Şubat ayından seçilen yazarları aşağıda bulabilirsiniz! Bir seneyi aşkındır seçtiğimiz isimlerin yazılarını her ay dünyanın farklı bir yerinde konumlanan PEN merkezinden birinin o ülkenin diline …

Share

İlkyaz ile her ay öncelikli olarak üç genç yazarı tanıtıyoruz sizlere. Bir öykü veya birkaç şiirden oluşacak bu eserleri İlkyaz gönüllüleri olarak İngilizce’ye çeviriyor ve dünya kamuoyuyla tanıştırmak için çabalıyoruz. Ocak ayından seçilen yazarları aşağıda bulabilirsiniz! Bir seneyi aşkındır seçtiğimiz isimlerin yazılarını her ay dünyanın farklı bir yerinde konumlanan PEN merkezinden birinin o ülkenin diline …

Share
Önceki / Previous ON DÖRT BEDEW İLE ŞİİRDEN KALKIP ŞUURA GÖÇTÜĞÜM SANCIDIR.
Sonraki / Next Hısham Matar - The Guests: Edward W. Saıd and Joseph Conrad (Memorıal Address, Columbıa University, 2018)