budayınca aynalarda kendini
öncesine dönmüyor insan
kendime mektuplar yolladım
kabul olmadı hiçbiri
bir boşluk saatiydi
oysa bir zamanlar ellerin vardı
kimsesiz tepeler ardında
günebakan ellerin
hanidir yormaz ellerinden yola düşen kervanlar
avuç içlerimin düzensiz çizgilerini
tokalaşmak artık dut ölüsü
ellerim
asfaltı bozuk
yoksul bir dağ geçidi
mezardan önce son konağı insanın
annesinin son öptüğü yerdir
boşluk saati şimdi
ve annemin rahminde
yetişkin bir yara hala yanaklarım
budaklarını aynaların
susuyorum
buduyorum
görüyorum
gözlerim
en büyük kapısıydı dünyanın bir zamanlar
yüzümde ne kanayan ne onulan
can çukurudur şimdi
Translated with the author’s approval by Ege Dündar