Kapının üzerindeki anahtarı iki defa çevirdim. Kapı koluna asılıp açılıp açılmadığını kontrol ettim. Boğazımda düğümlerle ağlamaklı oturdum yatağın üzerine. Her gün gördüğüm bu boş duvarları, nesneleri ve aynadaki halimi uzun uzun inceledim. Sonra annemin sesini duydum. Hemen kendimi toparlayıp kapıya yöneldim. Anahtarı ters yönde iki defa çevirip kapı koluna asıldım. Annem elindeki meyve tabağını bana uzatırken merakla gözlerime baktı. Hemen gözlerimi kaçırıp “Teşekkürler anneciğim” dedim ve kapıyı yine üzerindeki anahtarla iki defa kilitledim. Pencereden dışarıdaki çocukları izlemeye başladım. Biri benim okulumdaydı. Benden küçüktü. Bir an onunla aynı yaşta olmak istedim. Büyümek istemiyordum. Ama zaman o kadar çabuk geçiyorduki. On dört yaşıma girmeme birkaç ay kalmıştı. Dört sene sonra yetişkin olacaktım. Ben bunları düşünürken çocuklardan biri bana el salladı. Gözlerim dolmuştu. Zorla gülümsemeye çalışarak elimi kaldırdım ve geri çekildim. Karşımda kocaman mutsuz bir çocuk vardı. Bu bendim. Aynaya daha da yaklaştım. Kendimi incelemeye başladım. Aynanın yanındaki dolapta yapıştırılmış eski fotoğraflarıma baktım. Bir de aynaya… Boğazımdaki düğümler çözülmeye başladı. Gözyaşlarım art arda yuvarlanıyordu. Kendimi durdurmaya çalışıyordum. Ama olmadı. Zamanı durdurmanın bir yolu yok muydu. Annemin ve babamın yaşlanmasını istemiyordum. Çünkü dedem yaşlandı ve öldü. Ben de büyümek istemiyordum. Öğretmenim “Her insan büyümek zorundadır. Ama içindeki çocuk sadece kendisi isterse büyür” demişti. Bu cümleyi hatırladıkça mutlu oluyordum. Annem kapının önüne geldi. İyi olup olmadığımı sordu. Bu sefer duygularımı gizlemeyecektim. Kapıyı açtım. Hemen anneme sarıldım. Söylemediğim halde niye üzüldüğümü anlamıştı. Saçlarımı okşayarak “Kalbindeki umudu, neşeyi, sevgiyi kaybetmediğin sürece o görkemli yetişkinliğin gölgesi seni üşütmez, korkma yavrum,; sen yeter ki düşlerinde yeşeren rengârenk çiçekleri kimsenin soldurmasına izin verme” dedi.
Translated with the author’s approval by Ege Dündar