ATİLLA İLHAN, 15 Haziran 1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu. 11 Ekim 2005’te İstanbul’da yaşamını yitirdi.

İzmir’de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu’nu bitirdi. Atatürk Lisesi’ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazandı. İstanbul’da Işık Lisesi’nden mezun oldu.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yükseköğrenimini yarıda bıraktı. 6 yıl aralıklarla Paris’te yaşadı. Türkiye’ye döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı’nı üstlendi. Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yaptı.

Bir dönem müstear isimlerle edebiyat hayatını sürdürdüğü için Türk edebiyatında “Kaptan” lakabıyla anılan İlhan, senaryolarında “Ali Kaptanoğlu” takma adını kullanırken, ilk şiiri olan “Balıkçı Türküsü”nü de “Nevin Yıldız” takma adıyla yazdı.

İlk şiiri “Balıkçı Türküsü”, ilk şiir kitabı ise 1948’de yayımladığı “Duvar”dır. 1946’da Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiriyle birinci olduğu şiir yarışmasında, henüz 21 yaşında olan İlhan, “Cebbaroğlu Mehemmed” şiiriyle ikincilik alarak edebiyat dünyasında adını duyurdu.

Bu başarıdan sonra hızla tanınıp sevildi. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikayeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlandı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken ve Sanat Olayı dergilerini yönetti

kaynak

 CEBBAR OĞLU MEHEMMED

kaman cıvarına bahar gelince

yıkılır ovadan apdal çadırları

yücesinde pâre pâre duman tutmuş

düdüldağ’ın yaylâsında mekân kurulur

hoş gelmişsin evvel bahar

nisan ayı içinde donanır dağlar

donanır yeşilinden alından

istasyon deresi kabarmıştır

hacıdağ’ın selinden

dağlar sıra sıradır eylim eylim

dağlar uzanır bir uçtan bir uca

dağlar bir birinden yüce

yamaçlarında kireç yakılır

bir ömür boyunca kahrı çekilir

kimse anlamamış sırrını hikmetini

bu bereket nereden gelir

 

başınızdan duman eksilmesin gâvurdağları

siz hikâyet eylediniz bana

bahçe kazasının kaman köyünden

cebbar oğlu mehemmed’in hikâyesini

 

yılların yücesinden şöyle bir seyran edelim

bir avuç toprağıma çöreklenmek için

yürümüş selâmsız sabahsız

destursuz girmiş memleketime

yedi çeşit frenk askeri

uğursuz bir hava çökmüş

üstüne memleketimin

uğursuz ve karanlık

çocuklar gülmemiş artık

sessiz sessiz ağlamış analar

oduna giderken vurulmuş

ve yahut harman yerinde

avuçları buğday kokan delikanlılar

ve nice gâvurdağı kızlarının

birer birer ırzına geçilmiş

yalvarmış ihtiyarlar allah’a

– rivayet şöyledir kim –

dumanlı bir güz akşamı

şu mor dağlar efendim

destur demiş de yürümüş

 

silkinip kalkmış ayağa

gel haberi öteden verelim

çıkmış dağlara kendiliğinden

cebbar oğlu mehemmed

fransız’a silâh çekmiş

hür yaşamak uğruna

ırz uğruna namus uğruna

ana için baba ve kardeş için

şu mübarek topraklar

şu mübarek vatan için

derken efendim

bir gün kaman’dan öte

uğrun uğrun haber ulaşmış

urfa’nın antep’in köylerine

gözü kanlı maraş beylerine

 

cebbar oğlu mehemmed

burcu burcu çam kokan bir yaz akşamı

omuz vermiş bir ağaç gölgesine

usul usul türkü söylüyor

 

– hasret kuşun kanadında

deli kuşlar uçun gayrı

yazımız böyle yazılmış

bu diyardan göçün gayrı –

kirveleri durdu ve süleyman

on sekiz adım gerisinde

şahin gibi tünemişler kayaların üstüne

avuçları sıcak bakışları ok gibi

deliyor her dokunduğu yeri

biri doğuya bakıyor diğeri batıya

 

iptida durdu görüyor geleni

yel midir toz mudur anlamıyor

lâkin bıyıkları terlemeden

çeteci olan garip ökkeş

çok geçmeden getiriyor haberi

tabur tabur üstümüze varıyor

düşman yola çıktı savranlı’dan

 

hemen mevzie sokuldu mehemmed

yanıbaşında durdu ve gerisinde süleyman

çeteler yer tutup pusu kurdular

kanlı geçit boyuna

düşman yanaşırken kaman köyüne

bekletmeden yaylım ateş açıldı

mermi kurşun yağmur gibi saçıldı

 

ilk seferinde on beş kişi vurdular

ve bir hayli düşman kırdılar

yamaçlarda koptu kızılca kıyamet

cesaretlerine söz yoktu ama

neyleyip nitsinler düşman daha çoktu

düştü birer birer bütün yiğitler

gürültüler boğazda sustu nihayet

 

demek diz üstü düşmüş mehemmed

kirvesi durdu’nun yanıbaşına

kanlar akar yarasından

al al olmuş çevresinden

köpük köpük gözlerini doldurur

bir başına mehemmed yedi düşman öldürür

mavzerinin namlusu hâlâ  sıcak

tutulmaz

ölümün derdi büyük yiğenim

çâre bulunmaz

 

aynı akşam doğurmuş karısı döne

mavi gözlü bir çocuk sarışın

bir avuç toprak sarmışlar altına

ve kemal koymuşlar adını

 

Şimdi de, Atilla İlhan’ın 1993 yılında yazmış olduğu ve son dönem şiirlerinden sayılan Ayrılık da Sevdaya Dahil şiirinin bir yorumunu dinleyelim. Yılların verdiği tecrübeyi ve gelişimi hazmederek dinleyip, okumanız dileğiyle…

 

 

Bunları da Sevebilirsiniz

İş dünyasında kadınların emekleri ve bedenleri üzerinde kurulan tahakküm ayrımcılığın en sinsisidir. Sağa sola racon kesen mahalle çetelerinin yerini şirketlerde görülmez bağlar üzerine inşa edilmiş “abilik müesseseleri” almıştır. Bu müesseseye girmek için erkek olmanız yeterlidir. Becerikli, zeki ya da çalışkan olmanıza gerek yoktur, hatta belki olmasanız daha bile iyidir. Abilik müessesesi sizi taşır, dışlamaz. Erkekler …

Share

Bir sandaldayım. Aşağıdan yukarı, Akıntının tersi yönünde Kürek çekmeye çalışıyorum. Yolun sonunu ne zaman görürüm Bilmiyorum Ama bırakırsam Akıntıya kapılıp düşeceğim, Biliyorum. Sandal epey eski Dalgalar vurdukça çatırdıyor tahtaları Duyuyorum. Gerçi bazen tereddüte düşüyorum. Duyduğum belki de Kalbimdeki korkunun sesidir, Bilmiyorum. Güneş bir doğuyor Bir batıyor Bazen aydınlıkken yağmur yağıyor, Bazen karanlıkken ay ışığı aydınlatıyor …

Share
Önceki / Previous Myanmar's Creatıves Are Fıghtıng Mılıtary Rule Wıth Art—Despıte the Threat of a Draconıan New Cyber-Securıty Law
Sonraki / Next Çöl Mektubu / Letter of the Desert