“Biraz daha uyusam ve bütün bu delilikleri unutsam…”(Franz Kafka/Dönüşüm, sf:18) Uyandığımdan
beri kafamın içinde tek bir düşünce, tek bir hayal… Mutfağımda oturmuş, karşımdaki bomboş tabağa
bakıyorum. Belki bir belki üç saattir oturuyorum burada. Zaman kavramını yitirmişim. Kafamın içi hem
çok dolu hem de bu tabak kadar boş. Bir elim masada diğeri ise kucağımdaki mektubu kavramış,
sımsıkı tutuyor. O kadar sıkı tutuyorum ki elimin içi terlemiş, tırnaklarım elime batıyor. Dışardan bir kuş
sesinin gelmesiyle kendime geliyorum. Mektubu masaya bırakıp boş olduğunu bildiğim buzdolabını
açıyorum. Küflenmiş ekmek, krem peynir, iki-üç tane zeytin… Açtığım gibi kapatıp küçük evimin tek
yatak odasına çekiliyorum. Sanki yatağımdan hiç çıkmamışçasına tekrardan yatıyorum ama bu sefer
uyuyamıyorum. Kafamın içindeki bu deli düşünceler ve geçmişim sanki üstüme çökmüş bir kara bulut
gibi, bütün odayı kaplıyor içimi huzursuzlukla dolduruyor. Ben nefes almaya çalıştıkça odanın oksijeni
tükeniyor, boğuluyorum. Artık dayanamaz hale geldiğimde balkona çıkıp biraz nefes alıyorum. Soğuk
zemine çöküp şehrin gürültüsünü dinleyerek sokaktan geçenleri izliyorum. Sırtında çanta, formalı bir
delikanlı geçiyor önce belli ki okula geç kalmış telaşlı bir şekilde koşuyor. Düşüncelerimden
uzaklaşmak için kendimi onun yerine koyuyorum. Okula geç kalmışım, hoca çok kızacak. Belki de
derse almayacak insafına kalmış. Bu ilk geç kalışım da olabilir, rutin hale gelmiş bir alışkanlık da.
Hocanın çocuğa bağırışını, düşünerek küçücük de olsa gülümsüyorum. Ardından yaşlı bir kadın
geçiyor, bir elinde pazar çantası… Yavaş yürümesine rağmen dimdik duruyor. Üzgün mü mutlu mu
anlayamıyorum ama yalnızlığını hissediyorum. Belki torunlarını özlüyor belki de daha yeni kaybettiği
eşini. Belki sadece pazarda hangi sebzeyi çantasına koymalı onu tartıyor kafasında. Onun da geçip
gitmesiyle başka bir adam yürüyor sokağın karşısından. Genç bir adam olsa bile yaşlı kadına kıyasla
daha kambur yürüyor. Hayatın yükünü omuzlarına asmış gibi bir hali var uzaktan. Karşıdan gelen
arabayı görmüyor, araba ona korna çalıyor ve sürücü adam bağırıyor “Önüne baksana be adam!”.
Kafası dağınık, tıpkı benim gibi. Adama baktıkça sanki az da olsa içim rahatlıyor. Kendisiyle
yüzleşmeye yüzü olmayanlar başkalarının hatalarıyla avunur durur demiş Oscar Wilde, Belki bu
yüzden başkalarının da benim yaşadıklarımı yaşamış veya yaşıyor olma olasılığı beni sakinleştiriyor.
Yalnız olmadığımı, hataları olan tek kişi olmadığımı hatırlamamı sağlıyor. Son kez sokağa bakıyorum.
Annesinin elini tutmuş küçük kız çığlık çığlığa ağlıyor. Sesini uzakta olmama rağmen çok net
duyuyorum. Annesi konuşmuyor, kendini tutuyor. Bir kere ağzını açsa daha sonra pişman olacağı
şeyler söyleyecek o da biliyor. Kadının suratına bakıyorum. Yüzündeki yorgunluğu oturduğum yerden
bile içime işliyor. Birkaç yılın birikmişleri var belki ya da anlık bir sinir yaşıyor. Belki hayatında kötü
şeyler üst üste geldi bir de kızı üstüne çıkıyor. Bilmiyorum ama başka hayatları gözlemlemek hoşuma
gidiyor. Dışarısı soğuk gelince balkondan kalkıp içeri geçiyorum. Artık daha rahat nefes alıyorum.
Tekrardan yatağıma gidip uzanıyorum. Başımı kaldırıp alçak tavan ile göz göze geliyorum ve
hayatımda aldığım belki de en zor kararı işte tam o an alıyorum. Yatağımdan kalkıyorum ve evdeki tek
aynanın önüne geçiyorum. Gözaltlarım şiş, saçlarım dağılmış. Biraz yüzümü yıkıyorum ve bir süre
aynada kendime bakıyorum. Herkesi yorumladığım gibi bir de kendimi yorumluyorum, tıpkı uzaktan
geçen biri gibi. İçimdeki sıkıntı yüzüme yansımış, sanki günlerdir uyuyamıyormuşum gibi bir halim var.
Belki sevdiğim birini kaybettim, belki işimden atıldım. Belki aldatıldığımı öğrendim, belki de evlatlık
olduğumu. Kim bilir? Dışardaki insanlara göre sadece sokaktan geçen onlar gibi bir insanım.
Hakkımda bilmeden yorum yaptıkları, suratıma istemsizce bir etiket yapıştırdıkları biriyim. Aynı benim
onlara yaptığım gibi. Biz insanoğlu önyargı ile doğmuşuz. Bilip bilmeden yorum yapmak doğamızda
var fakat başkalarına bakmaktan asıl önemli olanı hep atlıyoruz: Aynaya geçip kendimize bakmak ve
yüzleşmek. Ben bugün bir karar aldım. Başka hayatlarla avunmak yerine kendiminkiyle yüzleşmeye
karar verdim. Uçsuz bucaksız hayallerle kendimi kandırmaktan vazgeçtim. Doğru zamanı beklemekten

2

usandım ve doğru zamanımı yarattım. Odama gittim, çantamı aldım ve dışarı çıktım. Sanıyorum uzun
zaman sonra ilk defa derin bir nefes aldım…

Bunları da Sevebilirsiniz

Şehirde yaşamak köyden daha zormuş dedi içinden o iç sesiyle, sattığı tarlasıyla eviyle tüccarlık yapıyor az çok kazandığıyla idare ediyordu. Semaveri yanı başında ayırmaz çayı her zaman hazırdı. Esnaf arkadaşlarıyla başında toplandıklarında, kent hayatının zorluğundan köy hayatının kolaylığından güzelliklerinden mahrum kalarak buraya tıkanmış kalmış olmanın sancısından söz ederken, yaşamlarının hiç rahat olmadığından, şık ve güzel …

Share

Ömrüne katıp arzuyla sunulan gerçeği Çocuksu heyecanı bastırıp yüreğine Sabahın kör, dilsiz vakti Yeni bir şehrin acemi telaşıyla Çıkmamışken henüz yola İmzasız, imlasız ve imkansız Bir veda mektubu oyuyorum Ezgisel hafızadan Anın uzayıp giden sonsuzluğuna. Beklemek olsaydı oysa Baharını tablasında taşıyan çiçeğe Kokusunu veren Beklerdim! Tanımaksa İsimsiz bir kokina tanırdı seni. Masanda kırk derece bir …

Share

Üst üste konulan taşlardan, taşların arasına çekilen sıvalardan oluşmuş bir yığın, bir tuğla yığınıyım ben. Her katında farklı bir sırrın yaşadığı bir binanın 3. katındaki bir daireyim. Üst katımdaki evde sevinç var bir haftadır. Aileye yeni katılan bir bebeğin getirdiği sevinç. Yüzlerinde gülücük var tüm ailenin. Ufaklığın ağlama sesi geliyor ara sıra. Hemen ardından tatlı ninni sesleri. Alt …

Share
Önceki / Previous Homeland or Death: A music video rattles Cuba’s regime
Sonraki / Next Ütopya - Sedanur Yayla