Köydeki Bir Dakika İle Şehirdeki Bir Dakika Başkaydı Aynı Değildi!


Şehirde yaşamak köyden daha zormuş dedi içinden o iç sesiyle, sattığı tarlasıyla eviyle tüccarlık yapıyor az çok kazandığıyla idare ediyordu. Semaveri yanı başında ayırmaz çayı her zaman hazırdı. Esnaf arkadaşlarıyla başında toplandıklarında, kent hayatının zorluğundan köy hayatının kolaylığından güzelliklerinden mahrum kalarak buraya tıkanmış kalmış olmanın sancısından söz ederken, yaşamlarının hiç rahat olmadığındanşık ve güzel giyinseler de güzellik katmadığından söz ederek demli çaydan yudum yudum içiyorlardı… Şehrin çekiciliğine cazibesine aldandıklarından olsa gerek koşarak gelmişti. Köyde lezzetli yiyecekler yiyip yaşarken sadece köyde olmayan sanat ve etkinlik adına tiyatro, sinema salonu yoktu, tek cazibesi bu olsa gerek benim için dedi iç sesiyle. Oysa köyü ona uzaktan sanki sesleniyordu üzgün bir ton sesiyle “Yaşadığın şimdiki hayatı benimle değiştin lakin ben burada özlediğin hayatı şey saklayamam hala saklıyorum döner gelirsen şimdi bulabilirsin sonrası için saklayamam”. Başını öne eğdi. İç sesi karşılık verdi “Kaba bir hayatımız olabilir ama en azından iş bakımından kafamız rahatSeninle iyi yaşadığınız doğru, evet, ne var ki gereksinimleriniz sende yoktu. 

Köy seslendi “Bu o kadar önemli miydi ?” Burada birlik içinde İşinizin zor ve yorucu olduğuna sözüm yok, fakat birlikte başarıyor kazanıyor bölüşüyordunuz”” Kimselere avuç açmadan yaşayabiliyordunuz.” “Oysa şehirlerde her türlü yüz kızartıcı şeylerle dolu, oysa benim olduğum yerde olmazdı” İç sesi kendisiyle birlikte sustu. Köyünde toprağı ekip biçmeye o kadar kaptırdınız ki kendinizi, eştikçe bereket fışkırır coşardınız, sizler böylesi yüz kızartıcı şeyleri şeyler düşünmeye vaktimiz kalmazdı. Kaygılandığınız tek şey toprağımın az olmasıydı. Az olsa da hepinize yetiyordu”’ Rengârenk giysilerden söz etmeye başladıkça benden utandınız size bol bol veremesem de fistan etekler giysiler, renkli gömlekler lakin gömleğiniz eski yamalı ter koksa da siz kokuyordu birlik beraberlik kokuyordu. Derinden bir nefes aldı oh diyerek bıraktı. 

Köyün yollarında yürürken illaki bir komşuya rast gelir muhabbetle yola devam ederdi, şehirde ise bu yoktu, tek üzüntüsü bu değildi Hüseyin emminin… Köyde az toprakla yaşarken mutluluktan ziyade isteklerin çoğalması şehirden uzak olması tetiklemişti çocukların baskısıyla kalkıp gelmişti ne var yok satarak. Hisleri ve duyguları köydeki gibi tavan yapmasa da eşinin” Bey çocuklar bizim gibi her şeyden mahrum kalmasın, gel şehire gidelim çocuklar için” deyince, kıramamış gelmişlerdi şehire. Burada güneş kasvetli doğuyordu üstüne, sabırla katlanıyordu. 

Sessiz kalan duygu ve hisleri, parçalanmış kayalar gibi param parça olmuş, sanki her an altındaki yer yarılarak yerin altına girerek orada nefessiz kalacağı hissiyle dolup taşıyordu belli belirsiz. Dehşet verici bu duygusuzluk hissi bir korku halinde kalbini sıkıştırıyordu. Lakin bu şehirde çocukları için yaşayarak bu zorlu yolda yürümeye mecburdu. Köyduçsuz bucaksız kurak ovalara vadiye bakarak yeşerecek günlerin hayaliyle dalardı derin düşlere, şehirde kuracağı cinsten bir düş bulmuştu çocuklarına dair, zar zor küçük oğlanı ve ondan iki yaş büyük kızı elinden geldiğince okutmak birer okumuş yetişkin olarak topluma kazandırmaktı. Köydeki bir dakika ile şehirdeki bir dakika başkaydı. Köyde bir dakika içinde yapacağı gideceği konuşacağı insanlar tanıdık cana yakın candandı komşuydu dosttu, oysa buradakiler komşuluk olsun dostluk adına bir yaklaşımları yok her şey çıkar üzerineydi! Buna alışmak zordu hatta onun için mümkün değildi. Tıpkı birbirine tahammül edemeyen politikacılar gibi her gün kavga döğüş içindeydiler Kimsenin de buna bir anlam vermeden çare arayarak bulma telaşında olmayan insanların ne olup bittiğini anlamadığı sadece seyrettikleri bitmek bilmeyen dizilerin ardından, bitmeyen reklamları izlemek zorunda olanlar gibi bir an önce bitmesini istemeyenlerin olmasını reklamlarla yatıp kalkanların içinde reklamları sıkıcı bulan haliyle boğuldukça boğuluyor, bunu onlara anlatsa da anlatamıyordu! 

Şimdi koşsa gelse köydekiler tutsa elinden haydi gidelim dese yetişse imdadına, yetişerek içime biraz olsun su serperseler diye gözü hep yollardaydı. Cennet diye bir şey kaldıysa gönülde hayatta, onu bulabileceğimiz tek yer reklamlar değil o muhabbet dolu gülüşmeler sohbetler, tarlada birlikte emek vererek paylaşmalar komşuluk ilişkileriydi, oysa burada reklamlar arasına sıkışmış kalmış olmaktan sıkılıyordu. Etrafında güzel hanımlar, yakışıklı beyler -hepsi de olgun olmayan egolarıyla tatmin olanlardı. Reklamlar da ve mutlu insanlar boy gösterirken reklamlarda, bakışlarında usanç bıkkınlık boy gösterirken gizleyemiyorlardı bunu, kendi kendine bunu sadece ben mi fark ediyorum diye şaşkın şakın baka kalırkenReklamlarda olsun çıkar ilişkilerinde zekâ pırıltıları esse de anında sönüyordu anlıktı! Sanki olağan olan hayatı kendi kazançlarına yönelik olması için gözlerine bir gözlük takılmış bu gözlükle dünyaya bakıyorlardı, hayret içinde kalıyordu. Oysa değişken anlık geçici mutluluk vermeyenler baş başa olmak mutluluğu yaşıyormuş sanmak halinde olmaları için yeni bir kap sunulan muhallebi değil muhallebi görünümünde acı bir ilaç reçeteydi tadı olmayan… Bir an neler düşünüyorum böyle sonu gelmeyen diye kendi iç sesiyle konuştu. İç sesi de hayretler içinde şaşkın haliyle bir şeyler söyleyemedi cevap veremedi! 

Gördüğü tek şey rekabet ortamında ayakta kalma savaşı ile insan dair yaşamı daha yaşanılır hale getirmekten öte kendi kazancına doğru her şeyi geliştirirken, bizleri unutanların arasında sıkışmış kalmış görüyordu. Oysa hayatın daha çok kazanılmasıyla değil insana göre hatta kişiye göre nitelikli olmasıyla değil, dünyanın giderek insanı tek başına bırakacak işlerle oyun ve hilelerle yalanlarla niteliksizleştirmesi sonucunda kendine köle etmeye çalışması, teknoloji ile bağımlılık zincirlerle bağlayarak, bir köşede çaresiz bırakmasını gördükçe içi parçalanıyordu. 

Köyde Remzi ile Yaşar ile binlerce farklı açıdan konulara yaklaşarak hicivle, yalın gerçeklikle hayatı tartışarak bir anda muhabbet içinde hayatlarına renk katarken köyün kahvesinde köyü şenlendirerek şen ederken, şehirde tüm renkleri silinmiş sadece siyah rengi kalmıştı. 

Bunları da Sevebilirsiniz

Rüyamda bir bulut dansa kaldırıyordu beni Gökte değildik ama Pistimiz yalnızlara sığınak olmuş bir iskeleydi Müziğe ihtiyacımız yoktu En derinimize işliyordu dalgaların sesi Sıcaktan bunalan kırgın bir çiçek gecenin ayazına bırakmıştı kendini Neşeyle eşlik ediyorlardı bize ateş böcekleri Peki sonsuz göğe ait bulutla mutsuz  yere ait beni buluşturan neydi? Ruhlarımıza fısıldanan o eşsiz ezgi mi? Yüreğimize sığamayıp gözlerimizden taşan sevgi mi? …

Share

William Shakespeare’in “Size Nasıl Geliyorsa” eserinden “İnsanın Yedi Çağı” şiiri. Bütün dünya bir sahnedir, Bütün erkekler ve kadınlarsa sadece birer oyuncu; Girerler ve çıkarlar; Bir kişi birden çok rolü oynar, Bu oyun, insanın yedi çağıdır. İlkin bebeklik, Dadısının kollarında sesler çıkarır ve kusar; Sonra mızmızlanan bir okul çocuğu, okul çantasıyla Yüzünde parıldayan sabahla, istemeyerek, Salyangoz gibi okula sürünür. Daha sonra aşık gelir, İç çekerek sevgilisinin kaşlarına yazılmış acıklı bir şarkıyla. Daha …

Share
Önceki / Previous 12 Eylül Sabahı Babam Öldü
Sonraki / Next KULÜBE / The Shed