Topla başaklarını.
Topla.
Yıldızlarını, çiçeklerini, dalga dalga olmuş saçlarını,
Rüzgarını, efsununu, eskimiş çocuk gülümsemelerini.
Topla, hepsini koy bohçana.
Defol,
Kaybol,
Yok ol!
Sensiz de mahzunlaşır buraların elem kokan havası.
Sensiz de döner bu buhran.
Geride anıların varmış, korkma.
Kirli onlar, paslanmış her biri hatıra düşmekten.
Fayda etmez hiçbir ilaç.
Hiçbir idil.
Uzakların o vahşi cenahına atla.
Atla kollarına üvey evlatların.
Bir kekik, bir papatya, bir dağ gelinciği tutuverir elinden,
Çeker seni omuzlarında kuşların yuvalandığı çocukların diyarına.
Öper koklar bir huş ağacı yüreğini.
Akis perileri var ki, mutluluğa çığır atlatan.
Şimdi sana yolunu yurdunu bıraktırmayan hazin,
Kıtaları aştıkça mizacını değiştirecek.
Sonra horoz şekerlerin olacak, çiçekli elbiselerin, pullu terliklerin…
Bir adam seni sevgiye inandıracak.
Yanağını okşayacak,
Terlemiş, yorulmuş, sarkmış, mutsuzluğa alışmış,
O renksiz yanağını okşayacak.
Sen yeter ki bırak şüpheyi!
Bırak şu içindeki lanet endişeyi.
Çık yola, topla gazabını.
Unut geçmişini.
Sen ki bir su.
Berrak, tertemiz…
Yüreciğin bir inci tanesi.
Dağıt üryanlığı!
Haydi yeniden bir isim ver kendine.
Topla mabedini.
Sen ki dudağınla semayı çağırtan.
Korkma.
Gün gelecek, yalın bir ülkede nefesleneceksin.
Topla, yorgun bakan kavun içi gözlerinle bucaksız yolların kuraklığını.
Kimsesiz oluşunun ukdesiyle.