duyan duvarlar her dilde dualardan geçip yakarışımı
derdimi ne kadar anlatsam o kadar çoğalan
ne kadar dinlesem yüreğimin o kadar küçülen matruşkası
bir bebek kadar muhtaç ve savunmasız kalması.
varoluşun cilvesine saygı duymaktan başka ne gelir elden
dışavurum bir çağrışım yüzümün karman çormanlığı
yine de gülüyordum.
zarar görmeden yol almanın mümkün olmayışı
karamsar dehlizlerimde çıkışı ararken ışıksızlıkta,
biraz olsun bildiklerime güven duymak istesem
inancın kuşkusuz, tutucu gücünü temsil edişinden
belki de, yadsıyorum sorgulanmamış bir cevabı
yadsıyorum sahte sözleri gerçekmiş gibi taşıyanları
herkes gitgide birbirine benziyordu, herkes kadar kimseydim
anlamadığım bir yarıştırma şamatasından geçiyordum
ve anladım derken yaşamı aldanışlarım ömür törpüsü
kimseler bunu bilmek istemeden oyalansın -veryansın-
ne gelir elden farkında olduğum her şey kuşatmışsa
beni, öldürmeyen şey güldürür ancak
(ben de gülüyordum pervasızca)
bu sisli arbedeye annemin karnından geldim
doğduğum tarihten bu yana korkumu büyüte büyüte
tadında bırakmadığım her şeyin zehrini tattım
ortasında maruz kaldı aklım soru taarruzuna
cevapsız kalsa karın ağrısı, her düşüncem kurşun hızı…
en içten duygularım, en kötücül ilkelliklerime karıştı
güldüm çok kez gizlemeden sevincin taze çizgilerini
ağladığımda akıta akıta acının her damlasını
beklemenin can çekiştiren iç taşkını karşısında
mantığı ve duyguyu koyunca bu değişken teraziye
ne ağır basıyorsa bende ne bir eksik ne bir fazlası
güldüğüm kadar ağladığım bir yerde
Translated by Ege Dündar