Mehmed Behçet 12 yaşında, 1928.

 

“Kimse diyemez ki özenmiş yazıyor,

Hem ben ne yazdımsa ağırlığı altında,

Ezildim de yazdım.”

 

Behçet Necatigil, Kısık

 

1916 yılının Nisan ayında dünyaya gelmiş “Kırık İnceliklerin Şairi”. Henüz iki buçuk yaşındayken annesini yitirmenin ağırlığı bütün hayatına sirayet etmiş, epey zor bir çocukluk dönemi geçirmiş Necatigil; annesinin kucağından ayrılır ayrılmaz üvey anneyle karşılaşınca iki ev arası gidip gelerek geçmiş ömrü: Anneannesinin evi ve baba evi. Ölümünden yaklaşık bir yıl önce verdiği bir röportajda Selim İleri’nin “Çocukluk dediniz, rahat mı geçti çocukluğunuz?” sorusunu, kaçarcasına “Acılı geçti.” diye cevaplamıştı. Nitekim Küçük Muhacir Mehmed Behçet’in Türk edebiyatına kendine has modern bir rüzgâr bağışlayan Behçet Necatigil’e dönüşmesi de bütün bu güçlüklere göğüs germe ve onları anlamlandırma biçiminde gizliydi. 1969’daki bir söyleşide de ilk şiirlerini “nasıl bir ortamda yazdığını” açıklarken söylemiş oldukları adeta bunun ispatı sayılırdı: “Ortaokuldayken gizli gizli defterlerde. Lise onuncu sınıftaydım, basılı ilk şiirim Varlık dergisinde çıktı (1935). Ortamı acılar hazırlamış olmalı. Bir çocukluk hastalığının bilediği bir duyarlık yardım etti herhâlde. İnsan önceleri bilincinde değildir şiirin, genellikle sanatın. Yirmi yaş, yirmi beş yaş bile erkendir hangi anlayışla yazdığınızı anlamaya. Otuzunda belki.”

 

Ben artık bulunduğun şehirden gittim,

İnsan kuş misali!

Sen hala

O kalabalık evde olmalısın,

Gelip gidenin çok mu bari?

Üzgünüm Leyla,

Dünya hali!

 

(Sevda Peşinde, Necatigil)

Attila İlhan’ın “imge sistemi orijinal şairlerden biridir,” diye betimlediği usta şair Necatigil’i şairliğe hazırlayan asıl şey, bu anlamda annesinin boşluğunu doldurmayla çevreli bir kaygıdan ileri gelir. Nitekim için için derinleşen bu duygu, Küçük Behçet’i, bir şeylere tutunmaya yöneltmiştir. 1938’de üniversite öğrencisiyken arkadaşı Tahir Alangu’ya yazdığı bir mektupta, “ebedî korkum” dediği bir duruma dikkat çekerek, “Ebedî korkuma ebediyyen mahkûmum. Ebediyyen. Yalnızlığa mahkûm. Keşke lânete olaydım da yalnızlığa olmayaydım. Dünyada, kendimi yalnız hissettiğim nispette korkuyorum.” der. Kendi ritmini yalnızlığınkiyle birleştirmiş bir şair pek tabii şiir dinletilerinde okunacak coşkun şiirler kaleme almaz, Necatigil’in şiiri hep bir zarafet taşır, dizelerinde incelik yatar, hem anlam hem ses örgüsündeki keskinlik içtendir, görünmez bir sızı gibi saplanır. Bir akıma dahil değildir şair, bağımsız olmayı seçmiştir. Bazı şair ve yazarlar değil çocukluk yazılarını, gençliklerinde yazdıklarını bile hatırlamak istemez; onları unutmayı tercih eder hatta unutturmaya çalışır. Necatigil onlardan değildir. Edebiyata ilgisinin nasıl başladığı yönündeki soruları cevaplarken “Küçük Muharrir Dönemi”ni milat olarak belirleyip ayrıntısıyla anlatır: “1931-1933 arası Akşam Gazetesi’nin haftalık Çocuk Dünyası sayfasında Küçük Muharrir imzasıyla manzum, mensur, hikâye, fıkra, şiir yayımladım. Gazetenin o sayfasını idare eden İskender Fahrettin Sertelli, telif ücreti olarak her yazıma bir kutu bonbon veya bir büyük paket çikolata verirdi. Bu çocukluk heves ve faaliyetleri, 1933’te liseye geçmemle birdenbire bir değişiklik geçirdi. Necip Fazıl’ı ve Yedi Meşale şairlerini keşfettim. O vakte kadar kendi kendime avunuyordum. Yol gösterenim, şunu veya bunu oku diyenim yoktu. Her şeyi, biraz geç de olsa kendim arayıp bulmam gerekiyordu.”

 

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
-Siz böyle olsun istemezdiniz-


Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

 

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

 

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

 

(Sevgilerde, Behçet Necatigil)

 

Bir söyleşisinde, sadece yüzeye odaklanan, apaçıklığı, kolayca anlaşıldığı için öykülemeyi tercih ettiği bu şiir anlayışını gençlikle ilişkilendirir. Gençliği basit ve moda olana, dışarıya, kolay fark edilene, çarpıcıya düşkünlük anlamında alabiliriz. Necatigil’e göre genç, “denizin üstündeki biri”dir ve sadece denizin üzerine, plaja odaklanır. Orada gördüklerini, yaşadığı, duyduğu ve hissettiklerini şiir zanneder. Orijinallik ve güzelliğin malzemede, olayların parlaklığında olduğunu düşünür: “Şair gençlik yıllarında denizin üstündedir, bir plaj fotoğrafçısıdır. Küçük hayatından enstantaneler verir, bir hatıra defterinde sayfalar gibi, hayat albümüne gündelik fotoğraflar ekler. Bu görüntülerde ego belirgindir, ön plandadır; kendini hayatın, dünyanın merkezi sanır şair.” Şair burada esasında gençliği toyluk olarak almakta ve şiirin gençlik ve olgunluk resminin farkına işaret etmektedir. Çünkü kuşkusuz bu değişimi kendisi de bizzat yaşamış, geriye dönüp baktığında bu yolculuğu açıklayabilmiştir:

“Başlangıçta, yani 1945-1955 arası yazdıklarımda, anlatma unsuru ağır basmış. Yani yaşama durakları bir kere de benden geçerken gözlemler, tespitler üzerinde durmuşum hep! Geri planı olmayan tespitler bunlar. Düşündürmüyor, yormuyor, çağrışımlara kapalı, ayrıntıları belli, anlamları açık. 1955’ten sonra beğenmez oldum bu anlayışla yazılmış şiirleri ve öykü unsurunu azaltıp, kısıtlayıp sadece bir duyarlığı sezdirme, bir telkin, bir yaşantı birliği sağlama yoluna saptım. Modern şiirin biraz da okuyucu tarafından doldurulması gerekli boşluklar taşıdığını bilmeyen, böyle bir şiir tecrübesinden geçmemiş kimselere bu tür şiirler biraz katıdır, kapalıdır, kabul ediyorum. Ama şairin ilk bakışta çapraşık ve bilmeceli görünmesi, onun çözümlenemeyeceği anlamına gelmez. Ön planla geri plan arasında bağlar, belirli motif, örgüt ve atkıları varsa, her şiir, bir kumaş gibi iplik iplik açılabilir.”

 

 

Şayet aşkın tohumu

Düşmüşse gönlüne

Suyunu esirgeme

(Necatigil, Varlık, Sayı 337, 1948)

Onun şiiri yaşanmışlığın şiiridir. Nitekim kendisine rehber edindiği “İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız” sözü onun şiirinin özetidir.Necatigil’in şiiri, beylik laflar eden, toplumsal ve siyasal konuları merkeze almış iddialı bir şiir ve söylemden uzaktır; eşyalardan, evlerden, insanlardan silinmez gölgelerin düştüğü, ortak yaşamaların, yerli havaların karıştığı sıradan ama samimi bir şiirdir. Günlük hayatın ötesine doğru giden, bilinmeyeni keşfe çalışan bir hamle değil, insanın alelâde hayata bağlılığını kuvvetle belirtme, duygu ve yaşantılarını sembolleştirme gayesini güden bir ameliyedir. Behçet Necatigil’in şiirlerini okurken, insan, onun hayat, dünya, eşya ve madde karşısında ezildiğini, bazen yamyassı hale geldiğini hisseder: “Ben mum alevinde pervane gibi hep aynı odakta yazdım şiirlerimi: Ev ve her günkü yaşamalar. Rilke’nin Panter’i gibi aynı parmaklıklar içinde. Toplumun ve imkânlarımın bana bağışladığı dar dörtgende gözlerimi her açtıkça karşımda büyük şehrin orta-fakir sınıf ev, aile ve çevrelerini buldum. Benim bugüne kadar varmak istediğim gerçekler, hiçbir zaman bu sınırların ötesinde olmadılar.”

 

 

“Ev bizim hayatımız. Biz bir eve doğarız, ne kadar küçük bir mekan ya da hacim olsa bile, doğduğumuz yer bir evdir. Zamanla çevremiz istediği kadar genişlesin, biz evlere bağlı kalırız. İnsan evlere bir şey katmadan sanata nasıl girer şaşarım! Muhakkak bir tarafımızla evlerden bir şeyler ekleriz şiirimize, sanatımıza.”

(Behçet Necatigil, 1975 tarihli TRT Röportajından)

 

İlkyaz olarak bu sayımızda, evlerden, odalara, odalardan eşyalara doğru gittikçe minimalleşen, en basit bir eşyaya bile başka bir hassasiyetle yaklaşan ince-içe dönük bir şair tutumu benimsemiş ve varlığını yazıda veya yazarak hissetmiş bir şair olan Behçet Necatigil’in henüz 19 yaşında lise sıralarındayken kaleme aldığı ve 1935 yılında Varlık’ın 54. sayısında yayımlanan Gece ve Yas başlıklı ilk edebi nitelikteki şiirini sunuyoruz. Modern Türk şiirinde herhangi bir akıma bağlanmayan, şiirini sürekli yenileyen, çeviriler yapan, hem Türk şiir geleneğini hem de Batı şiirini takip eden, her iki anlayışı kendi şiir anlayışında buluşturabilen ender şairlerden Necatigil’in yaşam öyküsünün tüm genç yazarlara ilham olmasını diliyor, aynı zamanda şair hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için TRT 2’de yayınlanmış “Önce Şiir Vardı” programının şaire ayrılan bölümünün linkini de iletiyoruz.

İyi okumalar! Keyifli izlemeler!

 

GECE VE YAS

 

Bir köşeye büzülüp

Böyle susmazdım ama

Kapılardan süzülüp

Gece doldu odama.

 

Bir yağmur ince ince

Çarpıyor şimdi cama

Hasret kaldım sevince

Korku yüzümde yama.

 

Dalarken gözümde yaş

Ben böyle sonsuz gama

Artıyor yavaş yavaş

Damlardaki ağlama.

 

(Necatigil, Varlık, Sayı 54, Ekim 1935)

 

Önce Şiir Vardı, program linki: https://www.youtube.com/watch?v=tpiUe9JUYN8

 

 

Referanslar ve Alıntılar:

BEHÇET NECATİGİL, Küçük Muharrir, Çocukluk ve Gençlik Yazıları, Hazırlayan: Şaban Özdemir, YKY

Mehmet Can DOĞAN, Behçet Necatigil’in Çocukluk Hevesi: Varlığın Nefesi, Türk Dili Dergisi

ŞİİR KURAN NESNELER, Editörler: Ahmet Cüneyt Issı – Mehmet Özger, Hece Yayınları,

Ahmet Cüneyt ISSI Topluma Arada’n Bakmaki Behçet Necatigil’in Şiirinde Toplum

Necatigil Şiirinde Dil ve Geleneği Moderne Dönüştüren Hüner, Sözcükler, https://www.sozcuklerdergisi.com/Necatigil-Siirinde-Dil-ve-Gelenegi-Moderne-Donusturen-Huner,art_89278.html

https://www.xn--kltrsanattv-thbc.com/behcet-necatigil-uzerine-ayse-sarisayin-ile-soylesi/

 

Bunları da Sevebilirsiniz

Nicole Baute Special for the Globe and Mail Published September 4, 2019 After a weekend of violent clashes between protestors and police in Hong Kong, a group of young people gathered in a plush hotel with a view of the city’s harbour to engage with the city’s tensions in an entirely different way: through poetry. …

Share

Portland-based artist Kate MacDowell (previously) continues to construct discomfiting combinations of human and wildlife elements in her porcelain sculptures. She builds each piece by hand, and often layers in details after hollowing out the main form, whether it is a fox’s body encasing a human skull or a human brain filled with flora and fauna.  MacDowell describes …

Share
Önceki / Previous Ekşi Günler / Sour Days
Sonraki / Next İlkyaz'ın 30.Sayısı Yayında!