Sustum dünyaya ellerimle konuşarak

Sustum dünyaya; içimde rüzgar, fırtına

Kime ne anlatayım ne söyleyeyim bilmem

Kime ne neyle boğuştuğum, dağlınlığım

Büyüdüm, avuçlarım büyüdü, gözlerim

                  Ahali iki yüzünüz var belki iki yüz

 

Konuşmaların yitik bir çocuğu halbuki ruhum

Ben susmaların insanı değilim, çocuğu değil

Eskiyim, dünyanın portmantosunda unutulan

Pörsümüş bir kumaş, harcanmış bir bozukluk

Büyüdüm her şey ben, içimde yarım kalanlar

                  Cemaat iki yüzünüz var belki iki yüz

 

İzbe, loş, karanlık ve buruk suları kanatlarımın

Dünyaya açılmaktan uzak, yanlızlığa müptela

Alemin tozlu laflarında çürümekte benliğim

Uzak çok uzak hayalin rüyalarını görmekteyim

Ateşin kendisiyim, içindeyim, dışındayım, birim

                                    İki yüzüm var belki iki yüz

Birliğim, dirliğim, darlığım, varlığım; hepsi benim

Hepsi benim hepsi benim unutulan ne diyeyim

 

 

Bunları da Sevebilirsiniz

Hâlâ senin adınla çağırırım mevsimi Güneye meftun bir sevda Büyür bulutlarda Yalınayak ve şemsiyesiz Gözlerinin daldığı yerde Yaz yağmuru Hâlâ senin adınla çağırırım Önümde koca vadiyi İzleyen meşe Haftanın her çarşamba yalnızlığı Bir yerlerde Dante Araf’ı Bir yerlerde Çoğalır sessizliğin Gittikçe kendime benziyorum Çocukluğunu ver bana Öleceğim

Share

Visitors to the 1889 Exposition Universelle in Paris entered the fairgrounds under the shadow of the newly-built Eiffel Tower—a gleaming marvel of wrought iron lattice that stretched almost a thousand feet into the air. Once inside, they could gawk at a massive reconstruction of the Bastille or gasp as Annie Oakley demonstrated her legendary marksmanship …

Share
Önceki / Previous Beton Ormanda Gezinti
Sonraki / Next Titrek sokak lambasındaki son ışığız