Zafer Köse


Temsilcilerimizden Sinan Cumart, yeni sayımız için değerli yazar Zafer Köse’ye ulaştı.  Kendisi de bizleri kırmayarak hem genç edebiyatçılara sebepleriyle beraber bir okuma listesi hazırladı hem de yazma rutinleri konusunda tavsiyelerde bulundu. İkisine de teşekkür ediyor, önerileri paylaşıyoruz: 


1. Alâeddin Şenel / İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş

“Edebiyatçının, yazma teknikleri gibi konulardan daha öncelikli ilgi alanının insan ve hayat olduğunu düşünüyorum. İnsanın yaşadığı koşullar içindeki bazı hallerini yansıtmak, bunu yaparken de başka coğrafyalarda ve başka zamanlarda da geçerli olacak biçimde hayatın gerçekliğini yeniden yaratmak değil midir, edebiyatçının işi? Bu nedenle, bir edebiyatçının gelişimi için, düşüncemi soranlara önereceğim ilk kaynak, Alâeddin Şenel’in kitapları olabilir. İnsanların birbirleriyle, içinde bulundukları toplulukla ve doğayla etkileşim halinde gelişen ve yozlaşan niteliklerini anlamak için.”

2. Bertell Ollman / Yabancılaşma

“‘Çoğu kişi ne okuduğunu anlamadan bir romanı okuyup bitirir,’ diyor Milan Kundera, ‘tıpkı ne yaşadığını anlamadan yaşayıp gittiği gibi.’ Doğru kitapları okumak ve kitapları doğru okumak, kuşkusuz, ne yaşadığımızı anlama yolundaki en belirleyici etkinliğimizdir. Çünkü son yüzyıllardaki koşulların yarattığı yabancılaşma olgusu, insanın kendisini ve ne yaşadığını anlamasına engel oluyor. Yaşadığımız koşulların etkisiyle oluşan bakış açılarımız ve düşünme biçimlerimiz nedeniyle, kendimize ve hayata yabancılaştığımızı fark etmemiz, özel bir çaba gerektirir. Bu konuyu vulgarize etmeden en sade biçimde anlatıyor, Ollman.”

 

3. Orhan Kemal / Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl

“Orhan Kemal’in 1940’lı yıllarda hapis yattığı süre boyunca Nâzım Hikmet’le iletişimlerini anlattığı ve sonrasında Nâzım’ın kendisine yazdığı mektupları yayımladığı bu kitap, yeni başlayanından en deneyimlisine, bütün edebiyatçılar için çok önemli bir kaynak olabilir. Çoğuna ‘Raşit, Evladım’ diyerek başladığı mektuplarında Nâzım, dil kullanımı, noktalama işaretleri, kurgu geliştirme gibi konularda Orhan Kemal’i yönlendiriyor. Ayrıca, edebiyatçının umut gibi, memleket gibi konulara nasıl yaklaşması gerektiğini anlatıyor.”

4. Yaşar Kemal / İnce Memed

“Kahramanın kişilik özelliklerini ve onu efsaneleştiren toplulukları konu ederek, hikâyenin yaşandığı coğrafyayı ve dönemi aşan gerçeklikleri, evrensel insan niteliklerini canlandıran, dünya edebiyatının bir başyapıtı. Başkaldıran insanın hikâyesi. Yaşar Kemal, büyük bir kültürel birikimin çağdaş sesini yaratarak, korku duygusundan ekolojik sorunlara, birçok konuyu ele alıyor. Ve en önemlisi, başkaldırının; bilinçlenmekten, düşünmekten, hatta var olmaktan da öncelikli bir insan niteliği olduğunu ortaya çıkarıyor.”

 

5. Zülfü Livaneli / Serenad

“Çağın hakkını vermenin, çağa uyum sağlamakla değil, direnmekle mümkün olduğunu kanıtlayan bir roman. İnternet çağındaki okurlara hitap etse de, onlara ezberletilen ‘an’ı yaşamak’ gibi, ‘kişinin eşsizliği’ gibi kişisel gelişim görüşlerine aykırı biçimde gelişiyor, Serenad’ın anlatısı. Onlarca yıl öncesindeki bir gelişmenin, güncel bir olay yaşanırken ortaya çıkan etkisi siniyor hikâyeye. Zamanın birbirinden kopuk anlar biçiminde yaşanmadığı, hiç kimsenin diğer insanlardan bağımsız biçimde kendi hayatını sürdüremediği somutlaşıyor.

 

Genç Yazarlara Tavsiyeler

“Hayattaki her saniye, yüzlerce, binlerce yıllık gelişmelerin insana etkisini içeriyor. Bir edebiyatçının, duruma ve gelişmelere objektif bakmasının, tam da böyle baktığı için gördüğü gerçeklere bağlı biçimde hayatta taraf olmasının bir örneği olarak da incelenebilir. Günün sadece belli saatlerinde yazacak şekilde hayatınızı düzenlemek yetmez, o saatler dışında yazmamak gibi bir kural da benimsemeniz gerekiyor.”

Edebiyat atölyeleri yöneten ve editörlük de yapan Zafer Köse ile yazarların yazma rutinleri üzerine de konuştuk. Büyük yazarların yazma rutinleri, yolun henüz başındaki genç yazarlar için hem heves verici hem de yazma disiplini sağlama yolunda yol gösterici olabiliyor. Ancak yazarların yazma rutinleri oldukça çeşitlilik gösteriyor. Örneğin, kimi yazarlar sabahın erken saatlerinde yazmayı tercih ederken kimileri herkes uyuduktan sonraki vakitlerde yazıyor. Böyle olunca her genç yazarın kendisine en uygun vakti tespit etmesi gerekiyor.

Yolda adlı öykü kitabından Zafer Köse’nin de sabahları, güne zorunlu olarak başlaması gereken saatten erken kalkıp yazdığını öğreniyoruz. Yazar, bu vakti ilkin çalışma hayatının zorluğu içerisinde kendisine nitelikli bir zaman ayırabilmek için tercih ettiğini, zamanla bu zorluk ortadan kalksa da aynı saatte yazmaktan vazgeçmediğini belirtiyor. “Geçinmek için çalışmak zorunda kalan bütün insanlar gibi, ben de 24 saat içinde ancak birkaç saati kendime ayırabiliyordum. Bu süreyi ise yorgun bir günden artan saatler olarak değil, sabahları peşin peşin kullanmak istiyordum.

Son yıllarda böyle bir zorunluluğum kalmadı. Yine de günün belli saatlerini okumaya veya yazmaya ayırmayı önemsiyorum. Çünkü böyle bir ‘yazma saati’niz olunca, gün boyu bulabildiğiniz bütün fırsatları, bu yazma saatine hazırlık gibi değerlendiriyorsunuz. Çeşitli işlerle uğraşırken, insanlarla konuşurken, ilgisiz işler yaparken bile, sürekli düşünerek ve notlar alarak o yazma saatine hazırlanıyorsunuz.
Böyle bir verim elde etmek için günün sadece belli saatlerinde yazacak şekilde hayatınızı düzenlemek yetmez, o saatler dışında yazmamak gibi bir kural da benimsemeniz gerekiyor. Böyle olunca, okumak ve yazmak için günde sadece 2-3 saat bile ayırsanız bütün gününüzü, bütün ömrünüzü, bir okuryazar olarak yaşamış oluyorsunuz. Sevinçli, dertli, eğlenceli, sıkıcı, yaşadığınız her anda, aklınızın bir köşesinde yazacağınız konular sürekli dönüyor; deneyimlerinizin hepsi, yazılacak malzeme olarak değerleniyor.”

“Yürürken sanki zihnim daha düzgün işliyor.”

Yürümenin yaratıcı düşünme üzerindeki etkisi, tarih boyunca birçok yazar ve düşünür tarafından vurgulanmıştır. Robert Louis Stevenson, Yürüyüş Turları adlı makalesinde uzun yürüyüşlerin düşünme üzerindeki etkisini vurgulamış ve kendisi de düzenli olarak yürüyüşe çıkmıştır. Aldous Huxley öğrencilik yıllarında, geceleri çıktığı uzun yürüyüşlerle bilinirdi. Charles Dickens, yazma tıkanıklığı yaşadığında Londra sokaklarında herkesin dikkatini çekecek denli hızla yürürdü. Zafer Köse de yürümenin zihin üzerinde olumlu etkisi olduğunu düşünüyor.

“Bazen, okuduğum veya yazdığım metinde takıldığım durumlarda, kendimi kalkmış odanın içinde hızlı hızlı yürürken buluyorum. Zaten genel olarak, herhangi bir konuyu düşünürken, hesap yaparken, bir şeyler planlarken yürümeyi seviyorum. Evde veya sokakta yürürken sanki zihnim daha düzgün işliyor.”

“Her yazar, kendi koşullarına uygun bir çalışma tarzı geliştirmeli.”

Zafer Köse, son olarak genç yazarlara her şeye rağmen kendi yollarını çizmelerini, kendi hayatlarını göz önüne alarak rutinlerini oluşturmalarını tavsiye ediyor.

“Bence diğer yazarların hangi ritüellerle çalıştıklarını merak etmek pek anlamlı değil. Kişisel ve önemsiz bir konu bu. Her yazar, kendi koşullarına uygun bir çalışma tarzı geliştirmeli.”

 

 

Bunları da Sevebilirsiniz

Şehirde yaşamak köyden daha zormuş dedi içinden o iç sesiyle, sattığı tarlasıyla eviyle tüccarlık yapıyor az çok kazandığıyla idare ediyordu. Semaveri yanı başında ayırmaz çayı her zaman hazırdı. Esnaf arkadaşlarıyla başında toplandıklarında, kent hayatının zorluğundan köy hayatının kolaylığından güzelliklerinden mahrum kalarak buraya tıkanmış kalmış olmanın sancısından söz ederken, yaşamlarının hiç rahat olmadığından, şık ve güzel …

Share

Üst üste konulan taşlardan, taşların arasına çekilen sıvalardan oluşmuş bir yığın, bir tuğla yığınıyım ben. Her katında farklı bir sırrın yaşadığı bir binanın 3. katındaki bir daireyim. Üst katımdaki evde sevinç var bir haftadır. Aileye yeni katılan bir bebeğin getirdiği sevinç. Yüzlerinde gülücük var tüm ailenin. Ufaklığın ağlama sesi geliyor ara sıra. Hemen ardından tatlı ninni sesleri. Alt …

Share

FRÜHLING / SPRING PRODUCTION Together with eyecatchproductions we recently finished the production of “Frühling” (Spring/Printemps), the newest animated short directed by Moritz Mayerhofer. The film is currently traveling the festival circuit. SYNOPSIS After a long winter a bee is looking for spring. Based on the classic poem “It is Spring” by Eduard Moerike (1829), musically interpreted by …

Share
Önceki / Previous Kanadı Kırılmış Kuş
Sonraki / Next KÜLLER