Alsancağ’a adımımı attığım andan itibaren sevmişimdir aslında. İstanbul’a nazaran insanların ifade biçimlerinde bir telaşsızlık vardır İzmir’de; sanki herkes gideceği yere varacağını bilir. Bu şehirde farkına vardığım ilk sokaktır gönül yazar sokağı, dar ve sıkışık, yan yana devam eden kafelerin olduğu bir yerdir burası. Birbirini tanımayan insanların sanki tanışıklarmış gibi yakın durduğu bir sıcaklığı var sokağın dokusunda. İçlerinde ilk oturduğum yerdir baraka, Ahmet abisiyle mütevazı bir kişiliği vardır. Dünya evimiz, baraka çatımızdır. Çayı kadar tazedir sohbeti, kasada yalnızca hesap ödemezsin bir antropolog gibi sorar hayatta ne yapmak istediğini, özellikle de gençlere, kendini koyduğu yeri merak eder tıpkı oturduğu şu masa gibi. Ve dinler, anlatmasını da bir o kadar sever, çok sever. Bir iki geldikten sonra aile olursun burada, barakalı olmak diye bir tabir gelişir mesela. Her kesimden insanı vardır buranın, yan yana durma nezaketini sunar baraka ki bu bence en lezzetlisi. Bunların hepsi Ahmet abinin eseridir, çocuğum gibidir der artık baraka, birlikte büyümüştür aslında o da. Bir de ufak bir üst katı vardır yalnızca kendisi çıkar oraya, mutfağından çıkar fırsat buldukça ve bir tütün sarıp dinlenir, bir şeyler okur. Sonra aşağıdan bir ses gelir: Ahmet abi!
Baraka’da yazdığım bir şiirle bitirmek istiyorum:
2022
bumerang
gece boyunca çıkılan merdivenler
bir mumun etrafında dolanmak içindir
zaman geçtikçe kısalan adımların
gidecek pek bir yeri kalmayana değin
durmak başlı başına bir biçimdir der
yaşamak için bir taşın suya vuran sureti
veyahut yaprağına değen rüzgarın fısıltısında
bekleyen bir ağaç kadar yalnız olan sen
ama bir kent kadar kalabalıktır yine de
sokağı süpüren adımların hiskinliği bunu bil
adamların ve kadınların sokağında bunu bil
çocukların ve hırsızların sokağında bunu bil
fakat bilmek de yetmiyor bazen değil mi
bu güpegündüz silik dünyadan geçiyorken
hem insan nereye varabilir ki zaten
kendinden başka da bir yol yokken
ve neden kendinden başka bir yol yokken
söylesene ahmet abi