Kalemdaş

“Kalemdaş” başlığımız altında, değerlendirmeler sonucunda ilk üç ana eser içerisinde yer bulamayan fakat yayımlanmıyor olmasının hem yazara hem de okura haksızlık olduğunu düşündüğümüz nitelikli eserleri orijinal dilinde, çevirmeden sizlerle buluşturuyoruz. İyi okumalar!


Uzaklardan gelecek olanlar var. Yakamozlarda çoğalıp, Şafaklar sökerken yola çıkanlar var. Uzak diyarlardan göç edip, Kilometrelerce yol aşanlar var. Ellerinde keskin kılıçlar yahut mızraklar ile, Bizlere doğru ilerleyenler var. Korkusuzca adım atanlar, Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar var. Ellerinde gitar ile polislere yürüyenler var, Cesaretle bağıranlar da. Uzaklardan gelecek olan yolcular var, Dağları aşanlar… Yüreklerindeki ateşleri …

Kudret Kuruçay’a ithaf edilmiştir.  Bir eylül ikindiüstünde bir hesap açmak için bankaya gelmişti Murat. Bankadan içeri girdi ve durup gözleriyle sıra fişi makinesini aradı. Aradığını bulunca ona doğru yöneldi. Fişi alacağı makinenin önünde ekranda işlem yapmak için ekrana bakarken makinenin yanında duran bankanın güvenlik görevlisi ona yardımcı olmak için sorular sorup buna göre komutlar veriyordu. …

Gözlerimi ufuk çizgisine dikmiş bakıyorum. Deniz, birkaç kaya kütlesini saymazsak sadece deniz var. “Hep böyle değil aslında, temmuzda daha güzel oluyor,” diyor yanımdaki kısa boylu, pos bıyıklı adam. Anlattıklarını dinlemedim, dalıp gittim sanacak; oysa ilgisizliğim kulaklarımda uğuldayan rüzgârdan, bir şey duyamıyorum. “Nasıl? Ne dediniz?” diye soruyorum. “Hep bu kadar rüzgârlı olmuyor aslında, temmuz daha sakin …

Belki oradayım. Düşüncelerimin paralellendiği puslu ve gittikçe aydınlanan bir ortamda. Bir şarkı söylüyorum, ezgilerinde ciğerlerimdeki katranı sunarcasına ve bir ahenk içinde, bir coşku ve bir hayaletin hafifliği ile… Sanki oradayım. Cebimdeki bozuklukları boks eldiveni ile almaya çalıştığım bir yerde. Şapkamın altından üzgün köpek mamalarını elime alıp duygularımın paramparça olduğu bir anda sitemsizce ağlıyorum. Orada! Mesanemin …

Yoksunluk… Ne de garip bir kelime. Eksikliklerinle veya kaybettiklerinle sahip olduğun, bir şeylerden eksildiğin zaman kendine ekleyebildiğin bir kelime. Yoksun… Kaybettiğin vakit kazanabildiğin bir unvan. Yaşadığım yerde herkes bir şeyden yoksundur benim. Mesela karşı apartmandaki Saadet abla, huzurdan, mutluluktan yoksundur. Her gün bağırış kıyamet kopar evlerinden. Gırla kavga gürültü… Her zaman, en az bir yerinde …

Radyodan gelen şarkıyı dinleyerek sıktı vidayı. Ustası daha gelmezdi. Çırağı aradı gözü. Bir bulsa iki tane şaplatırdı ensesine. Öfkeliydi. Şarkıda bahsi geçen çileli hayatı yaşıyordu. Açık tamirhane kapısına kadar yürüdü. Sigarasını yaktı. Gözü hala çırağı arıyordu. Temiz bir havayı solur gibi çekti içine sigaranın dumanını. İçine çektiği havayı verirken aşağıdaki denize kaydı gözü. Denizden gelen …

  Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin, büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü; kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın. Kim anlayacak bu kor işaretleri? Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan. Birhan Keskin, Karınca Şiiri   1 Önce kabardı, ardından kaynadı. Sonra tam taşacaktı ki Züheyla yetişip sütün altını kıstı. Kafası çok meşguldü. Son zamanlarda kaynattığı sütün içine taşmasın …

Bu denli eski bir eve neden yeni bir yapılandırma kurma gereksinimi duymuşlar? Evi bilen ve ilgi duyan herkes, onu kabul edip sırf varlığı, kendinden bir ayna gibi yansıttığı kültürü için gelmeliydi. Burayı düzenlemek içindeki canlılığı bir ölü zamana, anılara dönüştürmektir. Ve ölü bir zamana dahil olamazsın, tam içinde olsan bile bir seyirci olarak tanıklık edebilirsin …

Girilmesi yasak yerler var burada, Duvarlarına gerilen halkalı jiletler, O jiletlere dolanan gurursuz çiçekler gibiyim. Manavın dükkan önüne bıraktığı çürük meyvelerden biriyim, Fakir bir çocuğun midesinde olmak için Yamulttum bedenimi, kurtların girmesine izin verdim. Tabuta sığmayan uzun boylu bir adam gibiyim Hayatım boyunca sığamamışım bi yerlere. Yuva olmak isteyen bir otel odasıyım, Sevgisiz sevişmelere şahit …

Sönmüş ışıkların unutulduğu, parlayan yıldızlarla çevrilmiş siyah bir hiçlikte doğdum bugün.  Tenimde kan, ruhumda toprak var. Ellerim tutmuyor, gözlerim hiçliğe bakıyor ve yalnızca ağlıyorum ilgiye, sevgiye, açlığa. Zaman umarsızca yapıyor işini ve geçiyor beni görmeden.  İşte şimdi sanatçısı Tanrı, korsan yazarı insan olan kitaplara ve paraya hizmetçi yeminli ellere budanıyorum: “Doğrul! Doğrul! Doğrul!”   Hatalar yapıldı, bir süre sonra …