Kalemdaş

“Kalemdaş” başlığımız altında, değerlendirmeler sonucunda ilk üç ana eser içerisinde yer bulamayan fakat yayımlanmıyor olmasının hem yazara hem de okura haksızlık olduğunu düşündüğümüz nitelikli eserleri orijinal dilinde, çevirmeden sizlerle buluşturuyoruz. İyi okumalar!


Yazmanın bir çeşit terapi olduğunu birçok kez duymuştum. Gördüklerimi başkasına anlatmaya çalışınca oluşan garip acı ve baş ağrısı yerine şu an hiçbir şey hissetmemem de yazmanın daha iyi olduğunun bir göstergesi. Normalde derin uyuyan biri olmama rağmen o gece fırtına sebebiyle uyanmıştım. Sanki her saniye şimşekler çakıyor, gök durmadan gürlüyor, rüzgâr gökdelenleri yıkmak istercesine kuvvetli …

 Soğuk bir nisan gününde pencereye vuran damlaları izliyordu Ceren. Yağmur damlaları ona geçmişini hatırlatıyordu ve içini derin bir hüzün kapladı. Kahverengi gözlerinden düşen birkaç damlayı eliyle sildi. Gün henüz yeni ağarmıştı. Ceren her sabah olduğu gibi erkenden uyanıp egzersizlerini yapmıştı. Siyah kupasındaki şekersiz sabah kahvesini yudumluyordu düşünceli bir şekilde. Bundan sonra günlerinin nasıl geçeceğini merak …

          Beyaz tavana bakışlarına akrep ve yelkovanın sesi eşlik ediyordu. Eski rengini hatırlamıyordu tavanın, boyaları dökülmüş, yağan yağmurların izleri vardı, ona bir dost gibi hissettiren tek şey, küçük bozulmaya yakın sarı ışığıyla tavanın tek sahibi gibi duran ampuldü. Tavanı beyaza boyamayı düşündü, düşünür düşünmez vazgeçti, beyaz tavan kasvet kamyonlarının otoparkı gibiydi onun gözünde, bütün kötü anıları …

Uyku ile uyanıklık arasında tam uyumak üzereyken aniden irkildim. Uyanıklığın acısını yaşıyordum. Yüzüstü bir pozisyonda havada asılı bir vaziyette boşluktan aşağıya doğru baktım. Simsiyah bir karanlığın içindeydim. Etrafımı tarif edemeyecek olsam da bir yerden düştüğüme emindim. Bunu anladığım anda irkilerek bağırmaya başladım. Aşağıya bakmaya çalıştım ama hiçbir şey görünmüyordu. Karanlığa gözlerimin alışması için hızlı hızlı …

  Güzel bir sonbahar akşamı yağmur yağıyordu. Cama düşen her yağmur damlalarının sesi huzur veriyordu. Çayımı yudumluyor, manzarayı seyrediyordum. Bir an gözüm masamdaki kitaba ilişti. Kitabı hemen aldım ve bu huzurlu ortam eşliğinde okumaya başladım…  Kitaba öyle dalmıştım ki çayımı unutmuştum, soğumuştu. Bu sırada yağmur dinmeye başlamıştı. Beni de hafiften bir uyku sarmıştı. Kendime bir …

Yakıcı güneşe aldırmadan camın önünde oturuyordu, her zaman olduğu gibi. Saatler mi geçirmişti burada? Aylar mı yoksa yüzyıllar mı? Sarınmıştı yine kendi gibi yıpranmış, virane olan çivit mavisi hırkasına. Saçları sımsıkı toplu, gözleri ise biraz daha karanlıklara gömülüydü. Gençti anılar onu mahkum ettiğinde. İçinde vardı o zamanlar heyecan, mutluluk belki biraz da tutku. Artık ne …

  Nereden başlasam bilemiyorum şu hayata  Geçmişe göz atsam mesela , masum düşlerin yansıyan raks’ına  Hissedemem kendimi kayıp zamanın ardına bakarken  İçimde hüzünsel kaoslar , yüzümde sonbahar çiçekleri  Bilemezsin huzura susamış dudaklarımın anlattıklarını  Kimi zaman da bir hayal takılır gönlümün duraklarına  Yine de yok zararım , kendimden ve yanan kibritten başkasına  Anlatıyorum hikayemi rüzgarın dallarına …

Filmlerdeki zannedilen hayatlardı çocukluğumuz Siyah beyaz kahramanları rol edinmek Kim bilir kaç düşü sürükledi peşinden Zor olacak gibi ömrü tüketmek Evhamlar sarıyor, ayaklarımdan gövdeme kadar Gövdem kollarımdan ayrı Kollarım kafamdan Kendi siluetimin baş tacı oluyorum birden Rahman ve rahipler arasında kalan zihnim Darmaduman ediyor vâr oluşumu Şiirler beni sana ulaştırmıyor artık Yavaş yavaş ayrılıyorum aranızdan …

Cesedin anıları yok olmakta Bir fotoğrafa indirgenmiştır  geçmiş Tüm anılar unutulmuşlar çöplüğünde Tüm ölüler ayakta dolaşıyor Yaşam bir nabızda Kapanacak bir gün lambalar Karanlık bizim geçmişimizde Tüm mutlular mezarda Ve de mutsuzlar evlerde Anneler artık ninni söylemiyor Babalar artık  masada yok Tüm hayaller gece kuruluyor Geceler artık 24 saatir. Ve de tüm kardeşlikler biyolojiktir

  Adamın, yaşanan olayda hatası yoktu. Ayaklarını, iki fındık ağacı arası gibi yaydı ve bu yayılma sonrası pantolon patladı. Yaygın tabirle ‘‘apış arası’’ yırtıldı. Yedeği tarlanın ortasında bulunan bağ evinde, bir çiviye asılı halde duruyordu. Yırtılan da artık yama tutmazdı. Geçen zaman içinde çok defa elden geçmişti. Yırtılan bölgelerin sahil şeridinde, iğne tutacak kıyı kalmamıştı. …