Kalemdaş

“Kalemdaş” başlığımız altında, değerlendirmeler sonucunda ilk üç ana eser içerisinde yer bulamayan fakat yayımlanmıyor olmasının hem yazara hem de okura haksızlık olduğunu düşündüğümüz nitelikli eserleri orijinal dilinde, çevirmeden sizlerle buluşturuyoruz. İyi okumalar!


  Eskimiş paltosunun delik cebinden, istem dışı kendini intihara sürükleyen parmağı üşüyordu. Elinden geldiğince evin dönüş yolunu uzatmaya çalışıyor, çaresizliğin içinde boğulan düşüncelerini hayatta tutmaya çabalıyordu. ‘’ Süt!’’ diye fısıldıyordu boşluğa farkında olmadan. Bir yandan bu sözcüğü kimsenin duymasını istemiyor, bir yandan ise sanki bir yardım çığlığı atıyor gibiydi. Karısının öfkeli bakışlarından yorgun düştüğünden, son …

Yaşlı kadın, ılımış aşureyi kaselere dökerken suyun ve katığın oranlı dağılmasına özen gösteriyordu. Mutfak tezgahının üstündeki tüm kaseleri ağzına kadar doldurduktan sonra kaseleri süsleme faslına başladı. Kaselerin bir kısmına tarçın ve nar, bir kısmına sadece nar bir kısmına ise Hindistan cevizi ve nar koymuştu. Aşure süsleme konusunda bu kombinasyonları yapmalıydı çünkü komşularının tarçını sevip sevmediklerini …

Engeller beni sana getirdi Sağım dinsiz solum hümanistti Saklanan Tanrı sobelendi Cehennemin en dibindeydi Üçüncü göze gelmiş olmalıyız Görüyorum sananlara bizi sormayınız Egoya tanıklık edince varlığımız Kötülüğü galaksiden kovacağız Tapınaklardan, ibadetlerden usandık Zihinsel orgazma zorlandık Son akşam yemeğine çağrılmadık Miraca yükselemeyecek kadar ağırdık Köklerimiz uzuyordu dünyevi dallara Yediğimiz hurmaların tadı damağımda Bir daha rastlarsam cennette Adama Teşekkür …

Yaşamak gibiyim. Kimsenin nasıl doldurması gerektiğini bilmediği beyaz bir sayfa, Mürekkep bitip yazılanlarda kalacak bir eserim. Ben bir hayalim. Ulaşılamayacak kadar uzakta, Yaşanacak kadar yakında olan Boğazının düğümünden gözünün yaşına Aklının sınırından gerçekliğin taşına Sınırları kendinden ibaret olanım ben. Bir yalnızım ben. Maskeleri yüzleri, yalanları gerçeklerim olanlardan kaçmış “Biz” içinde “ben” bulamamış birim. Ben bir …

         Sabah saat 07.00 uyandı Ahmet , o çok sevdiği uykusundan. Kalkmak istemedi , beş dakika daha uyusa ne olurdu, patronu daha mı çok kızardı ? Bu düşünceler kafasında dolanırken kalktı yatağından. Dağınık bırakmak hiç huyu değildi. En sevdiği renkteki nevresimini düzeltti, yastığını pohpohladı ve başlığının önüne koydu. Çok sade diye düşündü. Beyaz… Yatağını öylece …

kutusuna dönmekte maviler, bitmez ki gün geceye varmakta, boşaltır kovanlar vardiyayı daha önce olanı yinelemek üzere daha önce hep olanı yinelemek üzere es geçemez arılar vardiyayı.    tutulmamış sözler, beklentisiz çocuklar, ben manipülasyonları, borsa handikapları, çağlayan sevgiler, boşalan küllük ve umulan sorulara boş akbil sesleri, bense bu şehir’den daha bıçkın tamlama tanımıyorum, kıvamındadır şirketler ve …

Kalem tutan ellerden, Yüzüne düşen birkaç damla saç telinden Çaresizce gülmeye devam eden gözlerden; Gözaltlarına kıvrılıp da uyumuş çizgilerden Görünür ey insan, içindeki yangının izi. Bu yangında dahi içinde bir ağaç, Yanıp tutuşuyor dalları ince ince. Üzerinde kuşlar türküler söylüyor keyfince, Kuşlar bile hala devam ederken, Ey aciziyetin ete kemiğe bürünmüş hali İnsan, Hangi acı …

Siirt Eruh Kuşdalı köyü burası. 1961 yılı bir şubat kışı ikindisi… Soğuk aynı soğuk, dağlar yine aynı dağlar. Unutulanların diyarı. Sonsuz beyazlık. Bir gaz lambasına mahkûm ömür, bir o kadar da huzur. Bu soğukta kimse bebek doğurmak istemez. Hep yaz çocukları, doğum tarihleri aynı ve aynı gün askerler. Katırların üzerinde asker uğurlarken anaların telaşı, umut …

Gölgelerin bile kaçacak yer aradığı sarı sıcak bir öğle… Güneşin çatırtısını duyurduğu, toprağın bin yerinden yarıldığı, aman billah vermez bir yaz günü… Kuştünek Köyü’nde insanların yarısı; çoluk çocuk, yaşlı, kadın, sakat-sağlam dışarıda, diğer yarısıysa cehennem sıcağına rağmen kapı-pencere örtük, havasız evlerinde birer ölü gibi kıpırtısız ve ölü grisi benizleriyle beklemekte. Köyün iki yarısı da korku dolu… Kendini evden dışarı atan da …

Güneş söndü. Dünyalılar bunu sekiz dakika sonra farkedecekti. Neden söndüğünü anlamalarına ise ne zamanları ne de imkanları olacaktı. Veysel, 34 yaşında bir devlet memuruydu. Kredi kartından kesilen yıllık aidat ücretine itiraz etmek için o sabah işinden zar zor izin almış ve bankaya uğramıştı. Otomattan sıra numarasını aldı. Banka ağzına kadar doluydu ve müşterilerin beklemesi için koyulan tüm koltuklar doluydu.   Veysel numarasına baktı. 662 yazıyordu. Kolonlardan …