İnsan, geçenle geçemeyeni dikiş dikercesine dikemiyor. Sökükse sökük. İğneye nasıl bir ip geçireceğini bilemiyor.  

 

  Uzun yıllar bir iğne olup dolaştım ortalıkta. Neyi dikeceğimi bilemeden, kendime geçirecek bir ip aradım durdum. İğne deliklerinden kalın bir urganı geçirmeye çalışanları gördüm, sonra çat diye ortadan ikiye ayrılanları, diri bir deriye batanları, oradan hızlıca kaybolanları gördüm.  Peki siz bir iğne deliğinden bir erik ağacının geçtiğini gördünüz mü? O gün ben gövdemden bir erik ağacı geçirdim, o ise gövdesinden bir erik ağacı var etti. Bizi sökülmeye yüz tutan teyellerimizden çift dikişle yaşama dikti. 

    Oradaydım hasta yatağının başında, bütün zehrin vücuduna yayıldığından emindim. Benden bir şeyler istemesini bekliyordum. Dudaklarını aralamasını, ikinci gecesinde bir şeyler yiyebilmesini umut ediyordum. O ise ağrılı bir rüzgar gibi yatağının içinde dört dönüyordu. Kendi annesini doğuran ve onu yaşama emzirmek için ruhu karıncalanan bir çocuk olup, dimdik ayakta durmaya çalışıyordum. Ama iğne sarsılıyordu, iğne çatlamak istiyordu, iğne sızmak ve yaşamdan çıkmak istiyordu. Sonra gözlerini açtı, yutkundu,  ‘’Erik var mı ?’’dedi. 

    Oradaydım, artık hasta yatağına dönüşen yatağımın içindeydim. Sözde ilaç olan zehir her bir hücreme yerleşmişti. Ellerimi her hareket ettirişimde adeta yatağa yayılıyor, her soluğumda sanki bütün odayı kaplıyordu. Başucumdaydı, hissediyordum. Kaskatı durmuş, benden soluğunu bile saklamaya çalışıyordu, zehirli yazgısına bir heykel olup direniyordu. Gözlerimi araladım, bütün umuduyla ağızımdan çıkacak tek bir arzunun beklentisiyle karşılaştım. Dilimi damağımda dolaştırdım, üzerimdeki yeşil çarşafa baktım, ‘’Erik var mı?’’ dedim. 

   O odaydım. Burada bütün rahimler iç içe geçiyor, bütün göğüslerin sütü birbirine akıyordu. Anne çocuğa çocuk anneye karışıyordu. Yeşil çarşaf, bir erik oluyor. Hasta kadının incelmiş kemikleri kırk yıllık bir ağaca dönüşüyordu. Koca erik ağacı bir iğneden geçiyordu, iğne kırılmaktan kurtuluyordu. İğne ipini buluyor geçen ve geçmeyeni dikiyordu. 

 …  

Sonra hemşire kadın kapıyı çaldı, içeri girdihasta yatağındaki yazara iğne yapacağını söyledi. Yazar gözlerini pencereden çekti. 

Bunları da Sevebilirsiniz

With brains the size of sesame seeds, honeybees have to work together in different capacities to maintain a healthy nest. Every bee in a hive has a job. Here’s how they get them. BY RICHIE HERTZBERG PUBLISHED MARCH 22, 2019 WATCH THE VIDEO FIRST: bee video EVERY HONEYBEE HAS a job to do. Some are nurses who take care …

Share

Hep ağlarken görüyorum yüzümü Kırık o aynada iki yıldır Beş kalmış yedi yıl uğursuzluğuna Yıkadım yüzümü gene Yirmi kere yaparım en az ayda En olmadı on beş defa Tuzlu suyu bastın mi al yanağa Eskitme olur antika Ah tanrım başka gün duysaydın sesimi Nefesime değmeyecekti sonumun soluğu Genç kadınım yüzümün eti döküm döküm Yakışmıyor ahu gözlerine bahşedilen hüzün …

Share

TUĞBA ESEN – AGOS ztugbaesen@gmail.com Haziran ayında Agos’ta yayımlanan bir söyleşiye ‘Az düşünüp çok üreten sanatçılar çağı’ başlığını atmıştık. SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun’la, ‘Ofsayt ama Gol!’ başlıklı e-yayın üzerine yaptığımız söyleşiden çıkan bu tespit, o gün bugündür kafamızı kurcalıyor. Günümüz sanatçıları yapıtlarının üretim sürecine ağırlık verip, düşünceye ve tartışmaya ayırmaları gereken zamandan …

Share
Önceki / Previous İlkyaz Ağustos Yazılarıyla Yayında!
Sonraki / Next İlkyaz'ın yeni kategorisi "Kalemdaş" yayında!