Röportaj: İsmail Biçer

Kaynak:Aksisanat.com

 Özkan Mert şiiri, 1968’in politik ortamında boy veren, aynı tazelik ve duruşla bugüne gelmeyi başaran bir şiir. 1969’da ANT dergisinde, kuşaktaşı bazı şairlerle birlikte gerçekleştirdikleri “Devrimci Şairler Savaş Açıyor” başlıklı oturumda, ‘İkinci Yeni’ düşüncesine karşıt, ‘Yeni Toplumcu Şiir’i dile getirmiş; ‘60 Şiir Kuşağı Manifestosu’na imza atmıştır. Mert’in “Diren! Ey Kalbim”“Hayatımızdan”“Asyalıyım Yarem Derindir”“Kuracağız Her Şeyi Yeniden” adlı yapıtları, devrimci kitlelerin ve şiir severlerin nezdinde, ‘aşkın ve devrimin şairi’ olarak adlandırılmasını sağlamıştır. Özkan Mert’le, bugün şiir dünyasında çok tartışma yaratan konuları ve yeni yapıtı üzerine konuştuk.

 Daha önce gerçekleştirdiğimiz söyleşilerde de sormuştum; Özkan Mert’in, günümüz edebiyat-şiir dergileriyle alıp veremediği nedir?

Öncelikle 60’lı yıllarda yayınlanan dergilerin başında çok yetenekli, saygın ve bilgili editörler vardı. Tek sorunları iyi bir dergi çıkarmak, iyi şiirler yayımlamak ve genç yeteneklere ve okurlara iyi edebiyat konusunda öncülük yapmaktı. Vedat Günyol, Asım Bezirci, Hüseyin Contürk, Cemal Süreya gibi. İzmir’de bile Şadan Gökovalı, Gündüz Badak gibi dergiciliği tüm dürüstlüğü ile yapan, çevresindeki genç yetenekleri etrafına toplayan, onların şiirlerini yayımlayan editörler vardı. İzmir’de, Demokrat İzmir Gazetesi’nin kültür sayfasını yöneten Attilâ İlhan, lisede okuduğum yıllarda, yazdığım aşk şiirlerini sayfasında yayımlamak için peşimden adamlar göndermiş, beni şiir yazma konusunda yüreklendirmiştir.

Bir Hüseyin Contürk, dergisinde ilk şiirlerini yayınladığı Özkan Mert’i tanımak ve yayınladığı şiirlerinin telif hakkını vermek için Ankara’dan İzmir’e gelmişti. O dönemde birlikte bir dergi çıkarmanın coşkusunu, mutluluğunu hala yaşarım.

Ya şimdi?.. Şiirin ayaklar altında çiğnendiği, değersizleştirildiği, kötü şairlerin ve yandaş editörlerin kuşatması altında bir dönemden geçiyoruz. Ünlü ve kötü şairler, şiirlerini köşe yazılarına banarak, karpuz satar gibi satan ve devletin kucağında sahte solculuk yapan şairler. Emekli olunca ilk emekli maaşlarıyla kitap bastırıp, şair olacağını sanan memurlar, müdürler vb. İçlerinde şiir antolojileri hazırlayanlar bile var.

Bir gün ünlü bir derginin ünlü bir redaktörünü ziyaret etmiştim. Dergisinde yayımlanacak şiirleri gösterdi bana. Hepsini okuduktan sonra: “Bunlar çok kötü şiirler, neden yayımlıyorsun?” diye sordum. “Ağabey! Yayımlamazsam beni öldürürler. Dergide bir tane iyi şiir varsa, o bile büyük başarıdır.” dedi.

Sürüngenlerin sürüngenleri yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Bunlar saymakla bitmez.

Hani derler ya; “Tam Aziz Nesinlik!” ve de “Freud’luk!”

Elbet bugün de büyük bir içtenlik ve coşkuyla dergi çıkaran gençler var her yerde… Anadolu’nun en ücra köşelerinde cep harçlıklarıyla dergiciliğe baş koyanlar var. Bu gençler her zaman var olacaktır.

 

İkinci Yeni’ şiir anlayışına karşıt olarak, ‘60 Şiir Kuşağı Manifestosu’na imza atmış şairler arasında yer aldınız. O dönem ‘İkinci Yeni’ şiir anlayışına karşı yarattığınız tavrın, bugün yazılan kimi şiirler için de geçerli olduğunu gözlemliyorum. Yanılıyor muyum?

‘İkinci Yeni’, ‘İkinci Yeni’ şairleriyle bitmiştir. Bir geleceği de olamaz, sürdürülemez. Çünkü ‘İkinci Yeni’ bir ‘havuz şiiri’dir. Yarına kapalı bir şiirdir. Ancak fotokopisi çekilebilir. Bir ‘marka’dır artık.

Ama ‘60 Şiir Hareketi’ ile oluşan ve insanlığın ayak seslerini içinde taşıyarak büyüyen şiir hep okyanuslara açılmış, dünya şiir meralarında dünya şiiriyle döllenerek bugüne kadar gelmiştir. Başından beri yarına açık, diyalektik bir şiirdir. Genç şairler için büyük bir hazinedir.

Kısaca; ‘İkinci Yeni’ bir ‘havuz şiiri’; buna karşıt oluşan ‘60 Şiir Hareketi’ içinde okyanuslara açılan şairler vardır. Bu nedenle ‘İkinci Yeni’ hayatı sözcüklerden, ‘60 Şiiri’ de sözcükleri hayattan çıkaran bir şiirdir. Gençlerin izini sürecekleri şiir  ‘İkinci Yeni’ şiiri değil; Nazım’ların, Neruda’ların, Brodsky’lerin temellerini attıkları şiirdir.

 

Bugün yazılan şiirin, yarın yazılacak şiire katkısı olabileceğine inanıyor musunuz?

Türkiye’de çok iyi şairler vardır. Ama bugün yazılan şiir nasıl bir şiirdir? Tek kelimeyle pısırık, korkak ve cahil bir şiirdir. Tarihimizin en karanlık döneminden geçiyoruz. Özellikle düşünce ve yazma özgürlüğüne bu kadar çok baskı ve zulüm uygulanan bir dönem bulmak zordur. Herkes bilir; 60’lı yıllar ve onu izleyen faşist askeri cuntalar dönemlerinde biz şiiri sokaklara, meydanlara, işgal ettiğimiz ağaların topraklarına ve üniversitelere taşıdık. Buralarda binlerce kişiye şiir okuduk; haykırdık!

Peki, bu gün daha az mı zulüm var? Nerede bu günün şairleri? Seslerini duyuyor musunuz? Bugün Haykırması gereken bir şiir yerine pısırık, teslimiyetçi bir şiir var.

Bu pısırık, yandaş ve ölü şiirin yarına katkısı, bir utanç belgesi olarak tarihe kazınması olacaktır.

 

Şiir ödüllerine dair, oldukça sert ifadeleriniz var. Bunun nedenleri nelerdir?

Hürriyet Sanat’ın yıllar önce yayımlanan bir sayısının kapağında, kocaman puntolarla yazılmış şu cümle vardı: “100 SANAT SİMSARI”.

Bunların içinde de belki 20 tanesi “ŞİİR SİMSARI”dır. Bunlar edebiyat dergilerinin, gazetelerin kültür redaktörleri, köşe yazarı şairler, yazar örgütlerinin başındakilerdir. Bunlarında içinde on isim Türkiye’deki tüm şiir jürilerinin üyesidirler. Kardeşlerine, yakın arkadaşlarına, akrabalarına ödül dağıtırlar. ‘Sıfırlamacılardan’ bir farkları yoktur. Gönderilen şiir kitaplarını okumazlar, incelemezler. Çok ender olarak iyi bir şaire ödül verirler.

Bunlar tescilli şiir tüccarlarıdır. Türk şiirinin gelişmesini engelleyenler, yetenekli gençlerin önünü kesenlerdir. Simsarların ve simsarlığın fıtratında vardır bu.

İyi şiir bunları korkutur. Çünkü iyi şiir kötü şiiri, kötü şairi açığa çıkarır. Kısaca; Türkiye’de tüm şiir jürilerinin dönemi bitmiştir.

 

Fakat adınıza “ÖZKAN MERT ŞİİR VE ONUR ÖDÜLLERİ” verilmesine izin verdiniz. Şiir ödüllerine bu kadar karşı olan bir şairin adına ödüller konması tuhaf değil mi?

Ben ödüllere karşı değilim. Ödüllerin rüşvet olarak dağıtılmasına ve şiir tüccarlığına karşıyım. Son on yıldır, değişik sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerden, özel kuruluşlardan adıma şiir ödülleri konması konusunda teklifler aldım. On yıldır da hayır dedim. Sonunda çok saygı duyduğum bazı isimler beni ikna ettiler. Kabul ettim.

Dolayısıyla “2015 ÖZKAN MERT ŞİİR VE ONUR ÖDÜLLERİ” 30 Nisan Perşembe, “Gallerius Fermanı” olarak bilinen inanç ve düşünceye özgürlük veren kararın 1704, benim de 70. yıl kutlamasında Nicomedia&Kocaeli Kültür Platformu tarafından düzenlenen bir törenle kazananlara verildi. Ben, 70.yılım nedeniyle bu ödüllerin bir kereye mahsus olmak üzere verilmesini düşünmüştüm. Fakat ilgi o kadar büyük oldu ki, törende bulunanlar bilirler, salonda bulunan yüzlerce insan ve başta da ben gözyaşlarımızı tutamadık. Çünkü insanlar dürüstlüğü, onurlu olmayı, tarafsızlığı, dik duruşu ve direnmeyi görmüş ve hasret kalmışlardı bu tavırlara. Ödül seçiminde de bunu yaşadılar. Bu ödüllerin devam etmesini isteyen çok güçlü bir kamuoyu oluştu. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri, değişik kuruluşlar şimdiden gelecek yıl verilecek olan “ÖZKAN MERT ŞİİR VE ONUR ÖDÜLLERİ” için çalışmaya başladılar bile.

 

“2015 ÖZKAN MERT ŞİİR VE ONUR ÖDÜLLERİ” kimlere verildi?

Özkan Mert Şiir Büyük Ödülü: Ertan Mısırlı, Özkan Mert Şiir Onur Ödülü: Suat Özdemir, Özkan Mert Şiir Özel Onur Ödülü: Esat Bozbıyık (Şiir Otel), Özkan Mert Kitap Onur Ödülü: Hüseyin Avni Dede, Özkan Mert Sanat Onur Ödülü: Zafer Güzey (Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı), Özkan Mert Eğitim Onur Ödülü: Prof. Dr. Medine Sivri (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü), Özkan Mert Demokrasi Onur Ödülü: Dubai Port Direniş Gurubu, Özkan Mert Hoşgörü ve Barış Onur Ödülü: Pierro Bordin-Numan Gülşah, Özkan Mert Çevre Onur Ödülü: Nardane Kuşcu (Nardane Çiftliği), Özkan Mert Tarih Onur Ödülü: Ahmet Uslu, Özkan Mert Arkeoloji Onur Ödülü: Neşet Aydın.

 

Ödüllere kimler, nasıl katılabiliyor?

Ödüllere katılma yok. Üniversiteler, sivil toplum ve yazar örgütleri içinde yer alan kendi alanlarında uzman danışmanlar, araştırmacılar vb. ödül komitesine ödül adayları öneriyorlar. Ödül komitesi sanat, edebiyat, bilim ve çevre gibi pek çok alanda topluma büyük katkıda bulunan insanları arayıp buluyor. Sonunda her alanda hiç kimsenin hayır diyemeyeceği insanlara ödül veriliyor.

 

‘Jüri’ sözcüğü geçmiyor. ‘Komite’ diyorsunuz? Peki, kimlerden oluşacak komite?

‘Jüri’ sözcüğü kirletildi. Nobel ödülü de ‘jüri’ tarafından değil, ‘komite’ tarafından dağıtılır. Türkiye’de verilen şiir ödüllerindeki şiir jürilerinde ‘Tabii Senatör’ gibi yer alan isimler komitede yer alamayacak. Özellikle, üniversitelerde şiir üzerine incelemeler yapmış, kitaplar yazmış, tezler hazırlamış değerli bilim ve sanat adamları komitede yer alacak.

 

Bu yıl dağıtılan ödüllerde bir eksiklik var mıydı; gelecek yıl yapmayı düşündüğünüz değişiklikler var mı?

Çocuk şiirleri alanında ödül veremedik. Uluslararası bir şiir ödülü verilmesini isterdim. Sanırım bunları gelecek yıl gerçekleştireceğiz. Amacımız en iyiye, en güzele ve en doğruya doğru yürümek ve koşmak.

 

Dünya şiirini yakından tanımamızı sağlayan çevirilere imza attınız, atmaya devam ediyorsunuz. Henüz yeni çıkan “Gece Güneşi” (Modern İskandinav Şiir Antolojisi) bunlardan biri… Sanırım İskandinav Şiir Antolojisi bizde bir ilk olsa gerek. Daha önce benzer bir çalışma yapılmış mıydı bilmiyorum.

 Şimdiye kadar dört antolojim yayınlandı:

 İSVEÇLİ KADINLARIN AŞK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ”

(SVENSKA KVINNORS KÄRLEKSDIKTER),

Türkçe-İsveççe, Podium Yayınları, 1998, Stockholm,

Papirüs Yayınları,  İstanbul 2003, Artshop Yayınları, İstanbul 2008.

YAŞAYAN BİR DİLİ ÖLÜ BİR DİLE ÇEVİRME” 

(ÖVERSÄTT INTE ETT LEVANDE SPRÅK TILL ETT  DÖTT)

7 Dil’de, GUNNAR EKELÖF, İsveçceden Türkçeye Çeviri,

2005, Svenska Institutet, İskenderiye.

“7 DİL’DEN,  7 İKLİMDEN ŞİİRLER” (Dünya Şiir Antolojisi),

Artshop Yayınları, Mayıs 2008, İstanbul.

“GECE GÜNEŞİ” (MIDNATTSOL),

Modern İskandinav Şiir Antolojisi (Türkçe),

Yitik Ülke Yayınları, Aralık 2014, İstanbul.

Bildiğim kadarıyla yıllar önce, Lütfi Özkök, bir “İsveç Şiir Antolojisi” hazırlamıştı. İsveç’in ünlü (artık yaşamayan) şairlerinden birer ikişer şiir çevirmişti İsveçli eşi ile. Benim antolojim ise günümüz modern İsveç şiirinin yaşayan ünlü şairlerini içeriyor. Antolojimin çok önemli özelliği de, şairlerin yarısının İsveç’te yaşayan ve İsveç şiirine ve dolayısıyla dünya şiirine kan taşıyan yabancı kökenli şairlerden oluşması. Antolojinin başında, benim şiir çevirisi üzerine yazım ile İsveç’in ünlü şair, eleştirmen ve çevirmenlerinden Magnus W.Olsson’un “İskandinav Şiirine Giriş”  adlı uzun bir önsözü var. Tüm şiir severlere ve şiire girmeyi düşünen gençlere bu antolojiyi okumalarını öneririm.

 

Şiir çevirisi demişken; dünya şiirinden Türkçeye kazandırılan çevirileri nasıl buluyorsunuz?

Kimin bir şiiri hangi dilden ve nasıl çevirdiği belli değil. Ben isterdim ki, çevrilen her yabancı şiirin yanında orijinali de olsun. Bu konuda nesnel bir eleştiri ya da ciddi bir araştırma yok. “Modern İskandinav Şiir Antolojisi”nde yer alan tüm şiirler orijinalleriyle birlikte yayınlanacaktı. Fakat son anda ekonomik gerekçelerle gerçekleştirilemedi bu. Üzgünüm!

 

Bugünün genç kuşak şairlerine söylemek istediğiniz neler var?

Yazdığınız bütün şiirleri atın! Yabancı dil öğrenin, dünya şiirini okuyun, ciddi bir şekilde inceleyin, dünyayı gezin. Gezdiğiniz, gördüğünüz şiiri yakaladığınız her yerden, her şeyden küçük notlar alın. Gereksiz tek bir sözcük bile kullanmayın. Kendinizi aldatmayın, kendinize yalan söylemeyin. Yazdığınız şiir başkasının şiiri olmasın, kendi özgün şiiriniz olsun. İzleyeceğiniz ustayı iyi seçin.

 

Yayımlanmayı bekleyen çalışmalarınıza değinelim mi?.. Neler var sırada?

Aralık 2014’te “Gece Güneşi” (Modern İskandinav Şiir Antolojisi) adlı antolojim, Yitik Ülke Yayınları’ndan çıktı. 2016 için yeni bir şiir kitabı hazırlıyorum. Bir romana başladım. İsveçli drama ustası Lars Loren’in Anna Petrovskaya’nın Anıları adlı oyununu İsveççeden Türkçeye çeviriyorum. 3-9 yaşları arasındaki çocuklar için bir çocuk kitabı düşünüyorum. Bir “Türk Şiiri Antolojisi” hazırlıyoruz.

Serap Tamay- İsmet Tezcan Müzik Grubu on kadar şiirimi besteledi. Bir şiir albümü çıkaracağız yakında.

Bir de büyük bir rüyam var: Tüm şiirlerimden oluşan bir müzikal ve opera… Umarım bu rüyam ben hayatta iken gerçekleşir.

Bunları da Sevebilirsiniz

George Orwell’ın o güzel sözüyle başlamak istiyorum yazıma: “Hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir.” Hepimiz insan olarak doğuyorduk evet. Ama kaçımız insan olarak kalmayı, insan olmayı sürdürebiliyorduk? Peki neydi insan? Tasavvufi inanca göre Allah’ın yeryüzündeki bir parçası, yansıması mı; sözlük anlamı olarak ele alırsak aklı ve düşünme …

Share
Önceki / Previous Goethe'den Kundera'ya: Dünya edebiyatı ne kadar küresel?
Sonraki / Next SUSKUNLUĞUMU BOZMAK NEDENİYDİ VARLIĞIN